iyi şiirden anlarsın
iyi masadan, kokulardan, düşten
yağmur uzun süre yağmadı mı
çekip gitmek istersin buralardan
yalnızlığın kirlenimi ve tenin kuraklığıyla
belki Çerapunçi, belki Kuzey Almanya.
hayatın öğrettiklerinden yararlanacak
gücü, zamanı, mekânı bulamadan;
bir şey uğrunda bir şey harcamadan
hep eşiğinde bekletildiğin kalplerden
tereddütsüz çekip gitmek
bir âh’lama fonogramı içinde.
iyi şarkıdan anlarsın
iyi masaldan, sek yenilgiden, zaaftan
“sırtındaki bıçakları satsan
gider yeni bir ev alırsın”
sabah ışıltısı bilmezsin geceye yâr olalı
tek ortalı çizgili defterin o karaltıdan kalma
toyluk, çiğlik, yeni ıskalamalar, ihmaller
bir elinde Âsaf Hâlet’in “bütün şiirleri”
diğer elinde çerezza klasik
odalarda kurutulan çamaşırın kokusu
bastırır kitapların ve terin kokusunu
yumoş şakayık, bahçeler nâlâyık
rektefe arsızı ruhun müebbet mahpusluğu…
hadi tanımla, hadi tamamla, hadi der!
gönlüne söz geçirebilseydin
öğrettikleriyle dururdun hayatın karşısında
gitmeye karar verebilseydin
kendine emniyetsiz yerleşip
civarına yıkıntılar çeperlemezdin.
şimdi, gözlerinden pörtleyen şu kırmızı yalnızlıkla
arayıp soranlara batık bir sinopsiz’sin.
