Subscribe Now

* You will receive the latest news and updates on your favorite celebrities!

Trending News

Ruhsatsız

BİR KAHÂNET DEĞİL, BİR İNSANLIK ÇAĞRISI | M. Burak Çelik
Deneme

BİR KAHÂNET DEĞİL, BİR İNSANLIK ÇAĞRISI | M. Burak Çelik 

Bir metrobüs, otobüs ya da metro durağındasınız. Metrelerce kuyruk, öbek öbek insan yığınları. Herkes aracın geleceği yöne ya da herhangi bir ekrana bakıyor. Başka şansımız yok ki. Birbirimizi hatırlatan yüzlerimize mi bakacağız? İşte, biz böyle belirsiz sabahlar ve akşamlar yaşarken, aslında kaosa sürüklenen ruhsuz bedenler olduğumuzu fark edemiyoruz. Otomattan su alıyoruz. Hayır, su almaya programlı otomatlar biziz. Çarkın çalışması için uğraşan otomatlar. Hâlbuki sistem kendi ölümünü doğurdu ve büyüttü çoktan. Biz karıncaların yuvası istila edildi, su bastı, kraliçe yuvadan kaçtı. Teknolojilerimiz zekice gözükse de ikilemden başka bir şey yaratmıyor ve aptallığa neden oluyor. Düzenlerin bizi götürdüğü ölüm yolunda sabırla ve itaatkârca yürüyoruz. Bol sıvı tüketiyoruz. Çavdarlı ekmek yiyoruz. Vaaz edilenleri dinleyip gösterilerle büyüleniyoruz. Her gün sistemli azaplar yaşıyoruz. Pahalı oyuncaklarla aldatılıyoruz.

Kaybetmiş bir toplum olduğumuzu kabul etmeliyiz. Özellikle bizim coğrafyada kaybetmeye ihtimal verilmez. Ya Musa denizi yaramasaydı? Ya İbrahim ateşte yansaydı? Ya Yusuf kuyudan çıkamasaydı? Ebu Cehil ve Ebu Leheb izledikleri yolda başarılı olsaydı? Toplum olarak bu ihtimalleri hiç düşünmeyiz. Doğu masalları genelde hep zaferle biter. Kur’an kıssalarında hakk tarafının kaybettiğini çok nadir görürüz. Tarihimize baktığımızda hep zaferleri görürüz. Yenilgileri görmezden gelir ya da bir zafere hazırlık merhalesi diye değerlendiririz. Bugün de kaybetme ihtimali, başarısız olmak ya da hezimete uğramak hiç akla gelmiyor? Yoksa kaybediyor muyuz? Kaybettik mi çoktan?

Teknoloji eleştirisi, insanoğlunun yalnızlaşması ya da herhangi modern bir konu üzerinden eleştiriye girmeyeceğim. Biz bu konuları geçtik, hocam. Biz ne zaman kazanacağız diye beklerken, hakkın neresinde olduğumuzu muhasebe etmeyiz. Çünkü hakk nedir, nerededir ve kimdir, bilmiyoruz. Hakk bizim için muğlak bir hâl aldı. Distopyaların en temel özelliğiyse belirsizliktir. Çoktan kaybettiğimizi anlayamayacak kadar simüle edildik. Planların aslını göremiyorum. Artık sembolümüz kalmadı. Ne bir devrim, ne bir bayrak ne de slogan. Sembolsüzlük sembolümüz oldu. Belirsizlik bizm davamız. Kendimizi sosyal medya çağında özgür hissediyoruz. Aslında bu bir halüsinasyon. Hiç bu kadar tutsak olmamıştık. Toplumlar bir şey olmaktan uzaklaştı ve bir şey gibi olmaya başladı.

Her zaman bizi kurtaracak bir deux ex machina geleceğinden eminiz. Mehdi ya da Hızır bekliyoruz. Hep duyumlarla yaşıyoruz. Görme yetimiz köreldi. Çünkü görme eylemini kendi isteğimizle yönlendiremiyoruz. Görünür olmak, vitrine ya da podyuma çıkmak da çok önemli. Görünüyorsam varım, mottosuyla hareket ettirilen sürüleriz. Sanal ve uydurma görüntülerden kurtulmakla memuruz.

Distopyamızı kabul etmek, hakkın ne olduğunu araştırmak zorundayız. Artık peygamber gelmeyeceğine iman etmiş bizlere peygamberî metot izlemek düşer. Teknolojiye savaş açarak ya da teknolojiyi savunarak değil. Çünkü bu da distopya özelliğidir. Kazdığımız kuyulara düştük ve kuyuyu kazmaya ve derinleştirmeye devam ediyoruz. Bir an önce kafamızı kaldırıp ışığa bakmalıyız.

Bu kadar simüle edilmişken nasıl kurtulacağız? Yeri gelecek okumayı bırakıp yaşayacağız. Bazen de yaşamayı bırakıp okuyacağız. Cana yakın da ketum da durmayacağız. İnsanca durmalıyız. Yıkım da inşa da insana aittir. Yıkmak da inşa etmek kadar önemlidir. O hâlde gerekirse yıkımdan kaçmayacağız.

Related posts

Bir yanıt yazın

Required fields are marked *