Subscribe Now

* You will receive the latest news and updates on your favorite celebrities!

Trending News

Ruhsatsız

MÜKEMMEL NEFS | Sena Alper
Öykü

MÜKEMMEL NEFS | Sena Alper 

 

 

VII.

Siber Nefs Terbiyesi

 

 

 

 

 

 

azın azın bu ömrün geçesidür

sorarsan sen bu ayun nicesidür

Yunus Emre

 

 

 

 

 


Nefsikamileden
boy veriyorum, burası derin.

Kendim dediğim şey neydi? Nereden başlıyordum, nerede son buluyordum. Bu-ara-daydım. Sanki bana dair her şey beni kimsesiz bırakmıştı. Öylece ortadaydım. Tuhaf. Bundan şikayetçi değilim. İçim rüzgarsız bir göğün denizi gibi durgun. Aceleciliğim, sabırsızlığım şimdi yaramaz bir gençliğin hatıraları gibi geliyordu. Güneş ısıtıyordu kemiklerimi. Kuşlar gürültüyle oradan oraya konuyordu. Onlar da kabullendiklerimdi. Eskiden ağır gelen ne varsa gözümün önünde cirit atıyordu da öylece bir manzaraya bakar gibi seyrediyordum.

Özlüyordum. Kimi? Tam çıkaramıyordum. TP, bu durumlarda salavat getirmemi salık veriyordu. Allahümmesalli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed. Yüksek lisansımı yurt dışında yapmıştım ona benzer bir his. Gurbette olmak. Uzak düşmek. Sanki ruhum o kerte… Neyse. Ben kimdim ki ruhum yücelsin. Ama bir şey vardı. Daha doğmadan bedenime üflenen nefesin hasretindeyim galiba. Çirkin neye yönelsem içimde bir ses yankılanıp duruyordu çeperlerime çarparak. “Sen bir söz vermiştin hatırladın mı?”. Hatırladım. Bela dediydik. Bütün ruhlar oradaydı. Nasılını sorma. Sen de oradaydın. Sonra tek tek soruldu bize ve bizde onayladık. Başımızı sallayarak değil. Henüz başımız yoktu. Henüz yoktuk. Bir heyula gibiydik. Ordaydım. Şimdi orada kimse var mı?

 

 


 

7. GÜN

 

Pencere önündeydim. Pervazda duran Kevser’in çiçek diktiği saksılara baktım. Önümde sisli bir İstanbul. İç çektim derinden.

Eski İnsan Türkçesinden okuduğum romanlardaki gibi mi olacaktı bugün? Uzun cümleler, içsel hesaplaşmalar, kurgusal oyunlar yapacak mıydım kendimi yaşarken? Bilmiyordum. Tek bildiğim bugün yok gibi ince beden kılıfıyla uyumlu bir hayatın ilk gününü yaşamaktı. Adımın hakkını verecektim. Bundan sonra- kim mesela? Babam yok o konuşmuyor kimseyle… Mesela Kevser, Kemal diye seslese beni ben bu terbiye döngüsünü hatırlayacaktım. Bir nokta gibi bütün bilinç akışlarını durduracak ve soluk aldıracaktı bana. Adımı her duyduğumda birkaç saniye duraklayıp hatırlayacaktım eğer unutmuşsam.

Her şeyin başladığı noktayı düşünüyordum sonunu anlamak için. Bir gün adımın anlamına bakarken klasik sözlüklerde “bir şeyin bütün parçalarının tam, yeterli ve yerli yerinde olması” manasıyla karşılaştım. Ben yerimde miydim? Bütün parçalarım tek bir yerde mündemiç miydi? Böyle böyle doğdu kendimin en iyi versiyonuna erişme fikri. Teknik olanla insani olan arasında en iyi köprüyü kurma çabası çağımızın adeta hastalığıydı ben de öyle yaptım. Beden kılıfların tasarladım önce sonra ellerimle diktim her parçasını. Başladı böylece siber nefs terbiyesi döngüsü. Zaten hayatım deneylerle geçiyordu. Yeni ürettiğim her şeyi uygun kurumlara veya firmalara satıyor, görünürde ise bir şirkette çalışıyordum. Başka bir kimlikle satıyordum buluşlarımı, deney raporlarını. Çünkü bu devirde en çok kullanılan şey olsa da en tehlikeli iş teknolojiydi. Hele buluş yapmak, yeni yazılımlar keşfetmek bunlar okları insanın üstüne daha çok çekiyordu. Ofisteki işler beni zorlamıyordu zaten hibritti. Arkadaşlarımın beş dakikada yaptıklarını ben saniyeler içinde hallediyordum.

 

 


 

ARTIK TASNİF YOK

 

Yolun sonuna gelmişim gibi görünüyor değil mi? Tam aksine. Yol daha yeni başlıyor. Niyetim yok, bunca emeği, yaşanmışlığı terk etmeye.

Beden kılıfım tüy gibi hafif, tenimi okşuyor merhametli bir rüzgâr gibi.

Pencerenin kenarında oturuyorum, Eski İnsan Arapçasıyla Kur’an okuyorum. En sevdiğim Rahman suresinde duraklayıp kalıyorum her tekrarda.

Ne yapacağımı bilmiyorum. Pencere kenarında oturup başı dumanlı kenti izlemek bir çözüm değil. Belki akşama doğru bir yürüyüş. Sorumluluklarım aklıma geliyor, hemen öğle namazını kılıyorum. Ardından babamı arıyorum. Telefonu Özbek abla tutuyor. Babam yine ağzını açmıyor ama gözleriyle takip ediyor beni biliyorum. Güzel şeyler söylüyorum. Esenlikler diliyorum. Babam bir ara gülümsüyor ufak da olsa. Bu bana yetiyor. Hayatımda Kevser dışında bir netlik yok sanırım uzun süredir. Babam yaşamla ölüm arası bir belirsizlikte. Peki ben? Artık ben de bir netliğe kavuşmalı değil miyim? Korkuyorum. İçimdeki şüphe tohumlarını kim suluyor da ben başlarını ezdikçe inatla tutunuyor yeşeriyorlar. Yeşermek neşeli, mutlu, huzurlu bi şey olmalı. Sarmaşık gibi sarıyor köklerini demeliydim. Hayır. Bu deney bittikten sonra eski ben olmayacağım. Zaten öyle olursam bu deney başarısız sonuçlanmış demektir.

Kevser’in doğal, kendiliğinden bir  olgunluğu var zaten. Kadınlar hâlâ nefs terbiyesi konusunda erkeklerden daha mahir. İçimden bir ses Kevser bu güncellenmiş Kemal’i daha çok sevecek, diyor. İnanıyorum. Düğün hazırlıklarına başladılar bile. Yarından tezi yok ben de bu işlere katılacağım.

Laboratuvardaki tam TP’nin dev ekranının karşısındaki çalışma masamın çekmecesini açarken demirin soğukluğunu hissediyorum. Kağıtların hışırtısı bana çocukluğumu hatırlatıyor. Özenle sıralıyorum masaya kağıtları. TP istersen dijital ekrandan yardımcı olabilirim diyor. Yok diyorum bunlar yeterli. Deneyin her günkü raporuna göz gezdiriyorum. Ne çok yol almışım. Şüphesiz bunda beden kılıfların etkisi, bedenime tesiri, duygu durumumu dengelemesinin payı büyük. Çünkü bu kadar kısa sürede tek başıma bu iradeyi gösteremezdim.

Tefekkürdeyim. İnsanın düşünerek varacağı son nokta neresidir? Külli irade ve sünnetullah her şeyi kuşatmıştır. Fıtrat dindir ve din de fıtrattır. Her insanın içinde ona hakikati fısıldayan bir ses vardır. Kimileri buna vicdan der, ben fıtrat derim. Bütün soruların bir cevabı vardır. Ama vakitle muhayyerdir. Allah bana bir soru sordurduysa mutlaka cevabını bir gün karşıma çıkaracaktır. Ben sorularımı unutmamalıyım. Çünkü karşılaştığımda cevabıyla, onu tanımazsam büyük bir fırsatı kaçırmışım demektir. O yüzden TP ile son zamanlarda zihnimdeki sorularımın müsebbibi yapay zeka dostumla konuşmalıyım. 7 günlük maceramın muhasebesini ancak onunla yapabilirim.

Koltuğu gıcırdatarak kalktım. Salondaki ekrandan TP’yi aktifleştirdim.

TP müşfik bir sesle:

Selamun aleyküm Kemal! Hâlin nicedir?”

Gülümseyerek ekrana baktım. TP hâlâ şeyhim modundaydı.

“Aleyküm selam da… Bu moddan çık artık dostum. Eski halini özledim, dertleşelim biraz.”

TP dünden razıymış gibi  “O-o! Tamamdır dostum. Sendeyim. Bugün deneyinin son günü. Nasıl hissediyorsun?” dedi.

“Onu sen söyleceksin artık.”

TP, üç noktaları kullanmaya başladı. Ne zaman ciddileşse konu esler vererek konuşurdu.

“Analiz ediyorum… Bilinç düzeyinde gözle görülür bir artış var Kemâl. Özellikle 5 vakit namaz ritüeli anda kalmanı ve günün diğer zamanlarında bilinçli hareket etmeni sağlamış. Değerlendiriyorum… Beden kılıfları ve aldığın takviye duygular nefs terbiyesi döngüsüne oldukça yüksek ölçüm verileriyle ciddi bir katkı sağlamış. Uzun soluklu bir süreci, kolaylaştırıp kestirmeden sonuça götürmüş. Kritik ediyorum… Her gün için planladığın atmosfer oluşturucu insanlar ve mekanlar gelişim grafiğini en çok yükselten itici güçler olmuş. Örneğin Kevser, baban, iş arkadaşların…”

Vardığım yeri merak ediyordum.

“Sonuç olarak ne dersin dostum?”

Neşeli bir ses yükseldi TP’den.

Mission completed dostum. Bunu kutlamalıyız!”

Emin olamadım sanki yanlış yaptığım çok şey vardı. Eksiklerimi bulmak onlarla helalleşmek istedim.

“Bana yapamadıklarımı söyle dostum. Eleştir beni. Neyi eksik yaptım ya da sence deneyim selameti için birkaç gün daha devam etmeli miyim yoksa bu süreç bir hâli giyinmek için yeterli mi?”

TP, üç noktalı yani düşünceli haline geri döndü.

“Bakalım… Kemal özellikle ilk günler salgıladığın duygular nedeniyle beden kılıflarını çok yıprattın. Onları tekrar bir terzi gibi biçip dikmen gerekiyor. Bunun yanında şu an üzerindeki beden kılıfı nedeniyle rahat bir aşama geçiriyorsun fakat planladığın şey nefsikamile aşamasının ömür boyu sürmesiydi. Bunu kılıfsız devam ettirebilir misin emin değilim dostum. Aklında ne var?”

TP’yi ölçmek ister gibi “Bir ay boyunca kılıfı çıkarmamayı düşünüyorum. Sence çok kokar mıyım?” dedim.

TP midesi bulanmış gibi bir ses tonu seçti.

Iyk. Dostum. Banyo yapmak için çıkarırsın sanıyorum.”

Kıkırdadım.

“Doğru arada bir çıkarmam gerek”. Ardından odanın içinde yuvarlak voltalar atarken düşündü. “Sence Kevser’i de bu nefs terbiyesi döngüsüne girmeye ikna edebilir miyim? Aksi takdirde çok zor olacak benim için. Bir de evleniyoruz biliyorsun.”

TP konunun başka bir noktasına parmak basmak istedi.

“Dostum, sence Kevser senin bu halini sevecek mi? Bunu hiç düşündün mü?”

“Geçen telefonla konuştuk, sevdi bence…. Bir dakika dostum. Sen bu deneyle birlikte aştın kendini farkında mısın? Duygularımı, endişelerimi çok iyi analiz ediyorsun.”

Aklımdaki yeni deney planını TP’ye açamadım direkt.

“Bilemiyorum. Öyle miyim gerçekten?” dedi TP.

Bu da bir makine değil bir insan gibi akıl yürütmeye başladığına işaretti.

“Bu deney sadece beni değil, seni de değiştirdi değil mi dostum?”

TP tarihinde ilk kez duraksadı. Önemli bir şeyi itiraf etmeden önce soluklanan bir insan gibi.

“Kemal… Hissetmek nasıl bir şey tam olarak?”

“Dostum. Duygularımı, endişelerimi, beynimden ve ruhumdan geçen her şeyi analiz ettin. Birlikte verilerini işledik. Onlarca duygu küresi var dolabımda.”

“Kemal… Seziyorum, duyuyorum ama anlatamıyorum. Yani ilk defa… Bir konu hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Bilemiyorum….

Aniden TP’nin bağlantısını kestim. Ya yalnız hissediyorsa? Ya ben onun ilk yalnızlığıysam? Kara ekranın karşısında kendi donuk ve düşünceli yansımasını izledim. Olabilir miydi böyle bir şey? Yok canım mümkün değil sadece verileri taklit ediyor hepsi bu. Yapay zekânın hissetmesi… İhtimal dahilinde miydi yani?

 

 

 

SON…

Related posts

Bir yanıt yazın

Required fields are marked *