“Bak züppe! Kendini daha genciz diye aldatma; çünkü sonunda zarar görecek olan sensin, (Sadece sen!) sana genç diyenler değil. Kendini düşün! Menfaatini gözet! Senin menfaatin ve geleceğin çalışmaktadır. İşe usta olarak başlamaktadır. Kolay gelsin.”
Osman Özbahçe, Genç Şair Geber!
Şarlatan Dergisi: “Yeni sayımızın arka kapağında GENÇ şair Abdurrezzak Kıllarızikzak’ın şiiri yer alıyor.”
23.59 / 7 Kas 22 saatinde
Twitter for Iphone
Abdurrezzak Kıllarızikzak: “Benim yaşım altmış altı. Sizce ben GENÇ sayılır mıyım? Çeşitli mecralardaki fotoğraflarıma aldanmayın. Büyük ihtimalle şiirimi yayımlamaya karar verdiğinizde sosyal medya hesaplarımı stalkladınız ve beni Instagram’da / Twitter’da / Facebook’ta paylaştığım selfielerime göre yargıladınız. Bayağı amatörce he! Ben, Peter Pan Sendromu hastasıyım. Peter Pan Sendromu hastası olmasam bile bir şairi GENÇ veya YAŞLI olarak nitelendirmek ne kadar doğru sayın editör? İsteseydiniz biyografimi iletirdim ulan! Gerçi GENÇ veya YAŞLI nitelendirmesi yapan bir dergiye günahımı bile vermem. Yallah GENÇ müteşair, yallah YAŞLI müteşair! Sabah sabah asabımı bozdunuz. Allah, bu duruma mahal verenleri bildiği gibi yapsın. Sizi gidi şarlatanlar, derhal şiirimi profilinizden kaldırın!”
08.24 / 8 Kas 22 saatinde
Twitter for Nokia
76,9B Retweet / 24,7B Alıntı Tweetler / 834,6B Beğeni
Abdurrezzak Kıllarızikzak’ın köpeği: Hav haavvv haaaavvvvvv haaaaav hav havvvv hav haaavvvvvvvv haaaaaav hav hav haaaaavvvvvvv haav haaaav haavvvvv hav haaaaaaavvvvvv haaav hav hav hav haaaav haav hav haaaavvvvvvvv hav hav… (Ben de gençlik hastalığına yakalandım. Geçen aylarda götürüldüğüm veteriner Distemper teşhisi koydu. Köpek arkadaşlarım hastalığımı bilmelerine rağmen üzülmeyeyim diye bana GENÇ şair diye hitap ederler. Benim de yaşım epey ileri –YAŞLI– lakin gelecek sayılarınızın arka kapağında şiirime yer verebilirsiniz. Onur duyarım.)
…
DSÖ:
0-17 yaş arası: ERGEN
18-65 yaş arası: GENÇ
66-79 yaş arası: ORTA YAŞ
80-99 yaş arası: YAŞLI
Her mahallede, muhakkak “Genciz, güzeliz.” havasıyla dolaşan tipler, kekolar vardır. Edebiyat mahallelerinde, şiir semtlerinde ise bu ifade, “Genciz, hiçiz.” olarak vuku bulur. Yani o çevre, AVM’lerin eğlence merkezlerine gidip çoğunlukla “Gençlik başımda duman…” şarkısını seçerek (söylerler) karaoke yaparlar. İğrenç sesleri ve vasat dizeleriyle… [İnsan, doğruyu dile getirirken bile yalan söze kaptırabiliyor kendini. Bu sebeple edebiyatta ve bilhassa şiirde vasatlık hep övülmekte.] Öncelikle bir şairin iyi (büyük) şiir yazmasının yaşına bağlı olmadığına dair bir soru yöneltip cevabı netleştirelim: Halk ağzında dolaşan bir laf vardır ya hani, insan yaşlandıkça toprağa yakınlaşır (toprak çeker) ve bu yakınlaşma ilk olarak taşağın, (dişil) memenin sarkmasıyla başlar. Taşağı sarkan biri cinsel ilişkiye girebilir mi? Giremeyebilir. Girse bile asla verim alamaz. [VERİM: %0] Yani yaşın şiir –edebiyat– üzerinde etkisi varsa ihtiyar kişi doğru düzgün metin ortaya koyamaz. Yazdığı metni katiyen şiir olarak kabul edemeyiz, vasatlık bir nevi ŞİİRK’tir. Her metni şiir kabul etmek ise çok tanrılı inanca mahsustur. İnsan aklının olgunlaştıkça kemale ermesi doğrudur lakin edebiyat zihninin kemale (aklı selim) ermesini düşünmek cahilliktir. Bu mevzu kadın ya da erkek fark etmeksizin geçerlidir. Şair, doğuma ne kadar yakınsa o kadar da ölüme yakındır. Yani daima gök ile toprak arasındaki konumdadır. [Gök, mandalının sökülmesinden korkuludur.]Ne mezara girer ne de yatağa… [Mezar=vasat/yatak=derin.] Bu yaş durumunun şiirle yakından uzaktan ilişkisi söz konusu bile değildir. Mezkûr bahsi ağızdan kaçırmak bile son derece uygunsuz bir davranıştır. Tabii, yaşları ileri olup da “büyük” şiiri yazan şairler elbette mevcuttur fakat bu örnek, şiir gelişiminin asla yaşa bağlı olmadığını açıklayacak bir vaziyettedir. Güçlü şiiri yazmaları ihtiyarlıklarına bağlı değil, iktidarlarına karşı bir isyandır. Eğer şiir gelişiminin yaşa bağlı olduğunu öne sürersek Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde, Şiir (edebiyat) Psikolojisi/Şiir (edebiyat) Gelişimi gibi alanlar da var olmalıdır, tıpkı Çocuk Gelişimi bölümündeki alanlara yönelim gösteren… [Hassiktir lan oradan, şiir insan mı?] Ki şiiri bir insan (beşeriyet) olarak tasvir edersek iyiliği (güç) karakterine bağlı olmak durumunda kalır. [Şaire GENÇ veya YAŞLI nitelendirmesi yapılıyorsa o hâlde: YAHUDİ ŞİİR, İSLAMCI ŞİİR, KOMÜNİST ŞİİR, ATEİST/DEİST ŞİİR, ORTODOKS/KATOLİK ŞİİR, BUDİST ŞİİR, SAĞCI/SOLCU ŞİİR, ERİL/DİŞİL ŞİİR, ERGEN ŞİİR, GAY/TRAVESTİ/LEZBİYEN ŞİİR vb. saçmalıkların da kabul edilmesi gerekir. YAŞLI şair ve GENÇ şairnitelendirmelerden bir farkı var mı ki? Yok! Ne saçma ne budalaca değil mi? O ayrıma gidenler, çoğunlukla kendilerine İsmet Özel’in şu dizesini sorarlar: “DÖRT İNCİL’DEN YUHANNA’YI EDİŞİM NİYE?”] Piç şiir kötüdür (vasat), şerefli şiir iyidir (güçlü) gibi ayrımlar bizi büyük bir çıkmaza sürükler. Bu çıkmazın sonu da ŞİİRK’tir. Şiir yaşta değil, aksine baştadır.
Sina Akyol, şiirin tanımlanmaması gerektiğini şu cümlelerle aktarıyor: “Şiir, kahve/konyakla alınacak bir incelik değildir. Çünkü şiir, kalın bir inceliktir. Şiir tanımlanamaz. Böyle dememe rağmen, ‘Şiir kalın bir inceliktir’ diye bir tanım yaptığıma göre düpedüz çelişki içinde olduğum söylenebilir. Doğrudur, ama şiirin doğrusu eğridir.” [Ey müteşairler, yaşlı veya genç nitelendirmesi yapmak kimsenin haddine değil! Defolun, dizelerinizin vasatlığı -şeytan- görsün yüzünüzü. Akyol’un ifadelerdeki sebep sonuca bağlı kalıp kapayın çenenizi! Tıp ulan, tıp! Zırvalamayı bırakın da şiiri hakikat gibi düşünün. Tanımlayın demiyorum. O beyninizi kullanıp azıcık da olsa düşünün düşünün düşünün…] Kierkegaard’nun “Hakikat, ancak kişi onu inşa ettiği sürece vardır.” sözünden yola çıkarsak şiirin ancak şair tarafından yaratıldığı sürece varlığını koruyabildiği kanısına varabiliriz. [Ey müteşairler, yaratıcının yaşı olur mu hiç? Siz hiç benim tanrım on yedi yaşında bir genç diyebiliyor musunuz? Diyemezsiniz tabii, sıkıyorsa dile getirin. Adama deli derler be, deli! Sırf GENÇ/YAŞLI olarak kendini gören müteşairler değil, bu nitelendirmeyi yapan/zikreden kişiler de yanlış yola sapmaktadır. “Hey sen, sana diyorum ey müteşair: Edebiyatı edep olarak görmeye devam et çünkü cahilsin. Gençsen kumda pipinle oyna, ihtiyarsan kendine göre bir mezarlık beğenmeye başla. Elini çabuk tut. Amatör ligdesin, seni anca topun peşinden kovalamak paklar. NOT TE MEET!”] Bu durum da bir nevi hakikattir. Rorty’nin Heidegger, Nietzsche, Freud, Foucault, özellikle de Davidson’dan yararlanarak oluşturduğu ve Nabokov ile Orwell örneklerinde test ettiği –liberal ironist– görüşe göre de: “Hakikat bulunmaktan ziyade yaratılır.” Yani şiir bulunmaz, yalnızca yaratılır. Yaratılışa da tanrı dışında kimse müdahale edemez. [Ey müteşairler, bırakın ulan kafirliği!]
Nizâmî’ye göre şairin hareketi: Söz ülkesinde diz çökmüş olanlar, her eşiğe baş koymazlar. Onlar dizlerinin ucunu gönüllerine ayak yaparlar, iki cihanda devletine kavuşurlar. Önce eğilmiş başları ayaklarına selâm verir, ayaklarıyla başları halka gibi birleşir. O halkayı kırmak isteyince kıvrılmış olan boyları yeni bir ilham hamlesiyle tekrar doğrulur.
(Ahmet Güntan, Esrârîler)
Kendimize bir soru yöneltelim: Evveldekilerde ne vardı ki, bizde şu an ondan yok? Veya daha öncekilerde bulunmayan neler mevcut bizde? [Ya da evveldekiler veya gelecektekiler diye bir tanım var mı? Düşünün düşünün düşünün…] William Carlos Williams: “Haberi şiirlerden almak zordur ve lakin insanlar ondan mahrum oldukları için sersefil ölürler her gün.” [İnsanlara şiir iniyor da daha çok yaratıcının özellikleri konuşuluyor. Bu yüzden “CEHENNEM” ateşinde kül olup GENÇ’lik rüzgarıyla dağılıyorlar. Yok oluyorlar!]
Mustafa Irgat: Şiir de kapitalist şirket gibidir. Büyümediği zaman küçülüyordur, ilerlemediği zaman geriliyordur.
“Büyük” şiir diyoruz fakat bu kutsal söylem tam olarak nedir ve hâlâ dile getirilmesi sahih midir? Türk şiiri ortamında, “büyük şair” olarak anılmak veya bir kişi hakkında “Bu şahıs –büyük– şiiri yazıyor.” söyleminde bulunulması artık tutarlı bir davranış değildir. Bu ifadeler, benliğini bütünüyle bir hakikate/davaya adamış, kendi kişisel yaşamını ve şiirinin tinsel boyutunu bu hakikate göre tutarlı bir tarzda kurmuş şair olarak anılmak değil, değişik grupların tamamı tarafından kabul edilmiş şair olarak anılmak anlamına gelmektedir. [Edebiyat -şiir- ortamında ideolojiye, goygoya, linçe takık “fetişist” tipler vardır. Gerçi onların oturdukları koltuğa edebiyat yerine “çivi” demek daha doğru olur, bulundukları ortama da AVM… Hani çivi çiviyi söker derler ya, bu şahıslar yalakadır. Alaycı ve ukalalardır. Dikkat çekmek için bir taraflarını yırtarlar. Bu kişileri kâle bile almamak gerekir çünkü somut hâlde muhatap olunacak “kişi” yoktur. Kendilerine benzemeyen, onları iplemeyen bir grup -çete- ŞAİR/EDEBİYATÇI görünce kudururlar. Tıpkı bir çocuğun mağazada beğendiği oyuncak ebeveyni tarafından alınmayınca zırlaması gibi… Bu tiplere kötü ebeveyn olmak şarttır. Bırakın da istedikleri kadar ağlayıp zırlasınlar. “Velhasıl köpek havlar havlar akabinde susarmış.”] Mezkûr bahis artık ideoloji olarak vücut buluyor. Yani Türk şairleri “ideoloji” kelimesini pek seviyor; hangi politik yapıya dahil olurlarsa olsunlar. Birçoğu için “ideoloji” dendi mi, akan sular duruyor. Birçok şair şiir anlayışlarından dolayı değil, “ideolojik” anlayışlarından dolayı bir araya gelirler. “İdeoloji” için, elmanın içindeki gıda denmiştir. Ve sanki bu gıdadan yoksun olmak istememektedirler. Elma, çürümüş olsa bile. [Bu ifadeler “GENÇ” nitelendirmesine de epey yakındır. Yani Türk müteşairleri “GENÇ” kelimesine ölüp bitiyorlar. “GENÇ” dendi mi topal bacaklarıyla birdenbire depara kalkıp koşuşturmaya başlıyorlar. Defnedildikleri yerden kalkıp kabristanlarını geziyorlar.] Özellikle bir konuya daha parantez açmamız (kısaca bahsetmemiz) gerekirse kendini pazarlayan belediye müteşairlerini de ciddi şekilde eleştirmemiz gerekiyor. Mustafa Irgat’ın yine bu konu hakkında bir söylemi var, şöyle: “‘Şiirle keçileri kaçırmamak için uğraşan biri'” olarak, marka-şairler’i de sevmem, pazar-lideri şairleri de!'” Bütün edebiyat kamusu bu ifadeyi dillerine pelesenk etmelidirler. Oysa şiirin ne ideolojisi ne de ırkı, cinsiyeti, yaşı vb. mevzu bahis bile değildir. Friedrich Nietzsche’nin de dediği gibi, “Derin ruhlar maskeye gereksinim duyar.” [Lakin bu argümanda belirtilen maske, yalanı anımsatan türden değil, gücünü kişinin kendi derinliğinden edindiği bir maskedir.] Şair de gücünü dış/iç (karakter) özelliklerinden değil, ruhani derinliğinden alır.
Not: Rilke, yolun başında olan şaire, kendi kalbine dön der. Böylelikle şair, “ilelebet” yolun başında olmakla birlikte kendi kalbinin/derinliğinin arayışındadır.
…
Şarlatan (GENÇ) Müteşair: Merhabalar üstadım, nasılsınız? Ben GENÇ bir şairim. Uzun zamandır sizin kitaplarınızı takip ediyor, faydalanıyorum. Acaba Şiir Şarlatanlığı adlı yapıtınızı şahsıma imzalayıp adresime gönderebilir misiniz? (Adres: Cehennem / Kat: 8 / Daire: 04)
Hürmetlerimle…
Şarlatan (YAŞLI) Müteşair: Selam ederim. İyiyim, teşekkürler… Tabii GENÇ Bey, talep ettiğiniz kitabımı belirtmiş olduğunuz adrese, şahsınız adına imzalayıp en kısa zamanda kargolayacağım.
Sevgilerimle…
…
ŞİİR ŞARLATANLIĞI
İMZA:
“GENÇ Müteşair Şarlatan Kardeşim’e,
yürüdüğü bu yolda başarılar ve şiirinin ihtiyarladıkça güçlenmesini dilerim.
Hiç’liğimizin nişanesi olarak…”