Ruhsatsız
Deneme

SENTETİK DUYGULAR LTD. YENİ NESİL RUH TİCARETİ 2.0 | Yeliz Dövücü

 

 

 

VII.

Dijital Şizofreni

 

 

 

 

Prolog: Kendi Duygularına İnanan Son İnsan

 

Bir zamanlar duyguların bize ait olduğuna inanırdık. Sahip olduğumuz tek özel mülk, kalbimizdi. Aşk bir mülkiyet belgesi istemezdi, gözyaşı saklama alanına ihtiyaç duymazdı, keder garantisiz, ham ve tehlikeliydi. Ve biz, bu tehlikeyi yaşamaya gönüllüydük. İnsan olmak, riskli ama sahici bir işti. Şimdi? İnsan olmak bir uygulama içi satın alma seçeneği. Ruhunuzu güncellemeyi unuttuğunuzda “hissetme erişiminiz geçici olarak durduruldu” bildirimi geliyor.

Duyguların artık sürüm numarası var. Empati 3.4.2’ye yamanmış bir “toplumsal uyum paketi,”. Aşk Premium yalnızca kurallı sevebilmeniz için optimize edilmiş, Üzgünlük Beta sürümünde ağlamak hala deneysel bir özellik, bazen donuyor. Gerçek gözyaşının değeri yok, çünkü kanıtlanamıyor. Şirket kayda girmeyen acıları sahte sayıyor. Bir zamanlar bize “Bir gün kendi hislerinize bile güvenemeyeceksiniz,” deselerdi kahvemizi yudumlayıp gülerdik. Ama o gün geldi, Wi-Fi şifresiz bir virüs gibi hepimizin içine sızdı.

 

I. Sentetik Duygular Ltd.: Ruhun Gizli Patronu

 

Sentetik Duygular Ltd.’nin binası yok, tabelası yok, CEO’su yok. Ama bütün kalplerin anahtarını elinde tutuyor. Bütün insanlar bedensiz bir şirketin ücretsiz stajyeri artık. Başka bir isim veremedik bu düzene: Hissetme tekeli.

Şirketin manifestosu da şöyle:

İşte bu kadar. İnsanlık kendi ruhunu kendinden sakladı ve patron koltuğuna görünmez bir yazılım oturdu. Kendi gönlümüzü kiraya verdik, sonra da kira kontratını unuttuk.

 

 

II. His Marketi: Etiketli Ruhlar

 

Sentetik Duygular Ltd.’nin katalogları var artık. Kalp yerine paketlenmiş duygular satıyor:

Aşkın fişini kesebilirler, hüznün kota dolumu var, mutluluk taksitlendirilmiş. His dediğimiz şey artık indirilebilir bir içerik. Ve biz, kendi ruhumuza bile “şartlar ve koşullar” kutucuğu işaretlemeden giremiyoruz.

 

 

III. Duygu Polisi ve Algoritmik Ruhlar

 

Şirket yalnızca duygu satmaz, ruh denetler. Duygu Polisi yok mu sanıyorsunuz? Var, sadece üniforma giymiyor. Zihninizde dolaşan yazılımlar onlar.

Bir sabah yataktan kalktığınızda ansızın hüznün boğazınızı sıkmasını istersiniz ya, o his artık “yetkisiz duygu” olarak işaretlenir. Kahkahanızın desibeli yüksekse “topluluk kuralları ihlali” bildirimi gelir. Çok seviyorsanız bağımlılık riski nedeniyle ruhunuza otomatik soğutma sistemi yüklenir.

Çocuklara “Ne hissediyorsun?” diye sorulmaz artık. Zaten cevap basit: “Bekleyin, sistem yükleniyor,. Çünkü hissetmek bile internet bağlantısına bağlıdır. Offline aşklar, offline acılar tarihe karıştı. Şimdi tüm duygular cloud’da, güvenli ve steril. Ama tek sorun şu: Sahici hisler hâlâ virüs gibi görülüyor ve sürekli karantinaya alınıyor.

 

 

IV. Duygusal Kaçağın Efsanesi

 

Ama bir söylenti var. Birinin hâlâ kendi hislerine sahip çıktığı, Sentetik Duygular Ltd.’nin tüm yazılımlarını reddettiği konuşuluyor. Ona “duygusal kaçak” diyorlar. Şirketin veri tabanında kara listeye alınmış, ruhu korsan sürümde çalışan tek insan.

Onun gözyaşları bulut depolama istemiyor, aşkı algoritmalar tarafından onaylanmıyor, acısı manuel ve sert. Yana yakıla seviyor, paramparça oluyor, iyileşmeye para ödemiyor. Onun kalbi, sistemin en büyük güvenlik açığı. Çünkü sahici hisler, bütün güvenlik duvarlarını kırıyor.

 

Ve belki bir gün, o kaçak şirketin merkezine girer ve ana server’a bir not bırakır:

“Gerçek hisler hâlâ var, sadece siz onları iade ettiniz.”

 

Ama bugün? Hissetmek pahalı, içten olmak riskli, insan olmak tehlikeli. Hepimiz gönüllü bir şirket çalışanıyız ve patronun adı artık hafızalarımıza kazınmış:

Sentetik Duygular Ltd. – İnsan ruhunu optimize ediyoruz, siz fark etmeden.

 

 

Bölüm 1: Empatiyi İndirmek, Aşkı Güncellemek

 

Eskiden empati, ilkel bir refleksin asil bir yan ürünüydü; bugünse bir eklenti. Hem de deneme sürümü bile yok, reklam izlemeden çalışmıyor. Birini dinlemek mi istiyorsun? Önce “Çerezleri kabul et” diyen bir pop-up beliriyor ruhunun ortasında. Empati artık bir duygudan çok, veri tabanında “satılabilir ürün” etiketine sahip bir algoritma girdisi. Şirket, senin o sahte “başını sallayıp anlamış gibi yapışını” bile paketleyip pazarlıyor; duyguların telif hakkı artık sende değil, ana şirketin kasasında.

Aşk mı dediniz? Lütfen uygulamayı güncelleyin. Şimdilik temel sürümde yalnızca “like” ve “iyi geceler mesajı” var. Daha fazlasını isterseniz Premium Tatmin Paketi satın alın. Yakında bildirim gelecek: “Bugünkü aşk puanınız düştü. Yeni duygusal yama paketi için kart bilgilerinizi onaylayın,. Artık ilişkilerimiz Tinder’ın yan ürünleri değil, Tinder’ın test sunucuları. Her kavga bir hata raporu, her barışma bir “bug fix”, her öpüşme bir “yükleniyor…” ekranı. Ve asıl komedi trajediyi kucaklıyor: Bu sürüm sonsuz beta halinde, hiç kimse “final release” görmeyecek. Çünkü tamamlanmış bir ilişki, şirketin iş modeline ters düşer. Aşk satılmazsa, romantik ekonominin borsası çöker.

Gözyaşı? Ah, algoritmaların ilgisini çekmeyen tek sıvı. Gerçek acının, ekran parlaklığını artırmadığı sürece, hiçbir ticari karşılığı yok. Ama selfie modunda, iyi bir açıyla, dramatik bir siyah-beyaz filtreyle? İşte o zaman kıymete biniyor, çünkü üzülmek değil, üzgün görünmek kârlı. Üzüntü sessizken bir veri kaybı, paylaşıldığında ise bir etkileşim patlaması. Algoritmaların sevdiği şey, acının kendisi değil, acının satışa uygun imgesi. “Ağladım çünkü hissettim” devri bitti; “ağladım çünkü görünürlük algoritması böyle istedi” çağındayız.

Ve en rahatsız edici gerçek: Sahici hissetmek artık yalnızca gereksiz değil, doğrudan sistem için bir tehdit. Gerçek duygular, veri akışını bozan, makineyi mavi ekran hatasına sürükleyen bir virüs gibi algılanıyor. Şirketin kibirli bildirimi ekranda yanıp sönüyor: “Duygularınız eski sürümde kaldı. Güncelleyin ya da bağlantınız kesilecek. Sevginizi yeniden başlatın, öfkenizi lisanslayın, hüznünüzü buluta yükleyin.”

Ve biz, hepimiz, bu bildirimlere çaresizce “Tamam” diyoruz. Çünkü sistemde sahici hissetmenin bir karşılığı yok. Ama sahici hissetmeyenler için sınırsız depolama var, ultra hızlı bağlantı var, hatta paket içi ekstra like garantisi var. Empati, aşk ve acı artık birer yazılım bile değil; tek kullanımlık birer API çağrısı. İnsanlık ise, kendi ruhunu SaaSmodeline bağlamış bir abonelikten ibaret.

 

 

Bölüm 2: Haz Deposu – Hislerin Market Rafları

 

Sentetik Duygular Ltd. bir şirket değil, bir marka değil, bir mekân hiç değil… O, hepimizin ruhuna açılmış dev bir outlet merkezi. Haritada yok ama kafataslarımızın içinde dev bir neon ışık yanıyor: “Orijinal duygularınızın süresi doldu, yenilerini satın alın,. Bu şirketin duvarları yok çünkü müşterileri duvarlarla sınırlanamaz; biz, kendi içimizden bir alışveriş merkezi inşa etmişiz, tabelasını da gururla taşımışız: “Hissetmiş Gibi Yapmanın Global Tedarikçisi

Raflarda satılan “ürünler” artık katalog bile olmaktan çıkmış, başlı başına bir uygarlık kurmuş durumda.

Gerçek hisler mi? Onlar “riskli ürünler” kategorisine alındı. Garanti kapsamıyor, iadesi yok, yaralanma riski yüksek. Satış temsilcisi bile elini korkak alıştırıyor: “İsterseniz bunun yerine ‘Sahiciye En Yakın Hisler 4.2’ paketini önerelim, travma bırakmaz, yan etkisi yalnızca sahte bir gülümseme.”

Artık hissetmek değil, hissetmiş gibi görünmek en değerli meta. Raflardan çıkan ürünün kokusu var, rengi var, filtresi var, ama özü yok. Tıpkı reklam afişinde göğe yükselen hamburger gibi: Fotoğrafta kule gibi, pakette yapay plastik ekmek arasında incecik bir his parodisi. Ama sorun değil, fotoğraf paylaşıldığı sürece gerçeği kim sorguluyor ki?

En grotesk tarafı: Kimse bizi zorlamıyor. Hiç kimse duygularımızı zorla kasaya taşımıyor. Biz, kendi rızamızla “Sepete Ekle” tuşuna basıyoruz. Hatta hızlı teslimatı seçiyoruz, ekstra para ödeyip “duygusal kargo” alıyoruz. Çünkü organik hisler tehlikeli; bekletiyorlar, kırıyorlar, çamurlu, kanlı, gerçekler. Sentetik duygular ise steril, parfümlü, çabuk çözünür, bir sonraki story’ye geçene kadar idare ediyor.

Yeni ürün gamına göz atalım:

Kasaya geldiğinizde barkod okuyucu bipliyor, ama o ses kulak zarınızı değil, ruhunuzun fiyat etiketini delip geçiyor. Fişte şu yazıyor: “Özgünlük: 0,00 TL – Duygu Görüntüsü: Fahiş fiyat,. Ama biz itiraz etmiyoruz, çünkü gerçek hisler artık yasadışı gibi; karanlık sokaklarda kaçak yollarla bulunuyor, pahalı, riskli, bulaşıcı.

Sentetik Duygular Ltd.’nin CEO’su yok, yönetim kurulu yok. Çünkü şirketin kendisi biziz. Hem üretici, hem tüketici, hem ürünüz. Kendi duygularımızı paketleyip, cilalayıp, barkod basıp tekrar kendimize satıyoruz. Ve her alışverişin sonunda kasadan çıkan mesaj şunu söylüyor: “Teşekkürler. Daha yapay, daha cilalı, daha steril hisler için yakında tekrar görüşmek üzere.”

İşte insanlık, ruhunu seri üretime soktu ve kendini tüketmeyi medeniyet sandı.

 

 

Bölüm 3: UNICEF Raporu – Empati Kaslarının Erozyonu

 

UNICEF’in 2024 raporunda yazan o yüzde 32, aslında yalnızca bir istatistik değil; insanlığın ruhunu taksitli olarak kaybettiğinin faturası. Yapay zekâ destekli oyuncaklarla büyüyen çocukların üçte biri, gerçek sosyal etkileşimde kitleniyor, tıpkı bozuk bir cihaz gibi. Sanki biri onların içine “duygusal yazılım güncellemesi” yapmayı unutmuş. Yüz yüze iletişimde hata mesajı: “İnsanlık.exe yanıt vermiyor. Lütfen yapay sevgi eklentisini yükleyin,”. Psikologlar buna “duygusal kas kaybı” diyor, ama bu kelimeler fazla kibar. Aslında olan şey, ruhun bir kas değil, pazarlanan bir ürün olduğunun resmiyete kavuşması. Empati artık doğuştan gelmiyor; uygulama mağazasında “duygu paketi” satın alıyorsun. Sevgiyi öğrenmek için bile Wi-Fi gerekiyor.

Bir çocuk bugün “Ağladığımda ayıcığım ışık veriyor” dediğinde kimse şaşırmıyor. Çünkü ağlamak bile artık içgüdü değil, bir efekt tetikleyicisi. Teselli, insan dokunuşu, omuz başı yok; sadece titreşimli plastik ve yanıp sönen LED’ler var. Ağlamak bir uyarı sinyali değil, düşük bütçeli bir ışık gösterisi. Hatta yakında yeni bir sürüm çıkar: “Pro Cry Pack – daha parlak gözyaşı efektleri, premium titreşimli teselli modu, ek ücretle yapay kalp atış sesi,. Ve bu çocuk büyüdüğünde, ilk aşkında, karşısındaki insanın gözlerinden ışık çıkmayınca “Bu gerçek mi, yoksa bağlantı kopmuş mu?” diye soracak. Belki aşkı bir donanım hatası sanacak: “Kusura bakma, duygularını algılayamıyorum, sensör bozuk olabilir.”

Empati, doğanın en eski diliydi. Şimdi ise abonelik modeline geçmiş durumda. Ücretsiz sürüm, sadece baş sallama ve otomatik “ ” yanıtlarını kapsıyor. Karşılıklı hissetmek, göz göze gelmek bile bulut sunucularında “duygu trafiği” dosyası olarak işleniyor. Hatta yakında hislerimizi şifrelemek için VPN kullanmamız gerekecek, çünkü duygular bile veri paketine dönüşmüş durumda. Sevmek bir bağ değil, iki cihaz arasında kurulan Bluetooth bağlantısı artık. Kalplerimiz bile “eşleşme başarısız” bildirimi veriyor.

Ve biz tüm bu felaketi bir start-up projesi gibi alkışlıyoruz. Çocuklar sevginin sıcaklığını değil, plastik bir titreşimi öğreniyor. Sarılmak yerine “titreşim modu aktif”, şefkat yerine “ayarlar > teselli sesini aç” devri başladı. Geleceğin romantizmi şu olacak: “Aşk moduna geç, LED kalpler yanıp sönmeye başlasın,. Teknoloji fuarlarında bunu “duygusal inovasyon” diye tanıtacaklar, yatırımcılar heyecanla para dökecek, gazeteler manşet atacak: “İnsanlığın yeni sürümü yayınlandı – ruh yaması opsiyonel.”

Ama işin trajikomik tarafı şu: Bu ürünün garantisi yok, iade kabul edilmiyor ve kimse farkında değil; hepimiz “hissizlik aboneliği”ne otomatik kaydolmuş durumdayız.

 

 

Bölüm 4: Hologram Nikâhlar, VR Aileler

 

Hologram eş kavramı ilk telaffuz edildiğinde, hepimiz kahkahalara boğulduk. “Bu kadar da değil” dedik, “insanlık buraya kadar düşmez,. Ama düştü, hem de şık bir yazılım güncellemesi eşliğinde. Bugün Japonya’da hologram eşleriyle evlenenlerin sayısı 400’ü geçti ve bu sayı, her romantik komediyi sollayan bir hızla artıyor. Düğün salonunda gelin piksel piksel titriyor, damadın yüzüne yansıyan sevgi ışığı aslında projektörden geliyor. Nikâh memuru bile bazen gerçek değil, sadece hatalı kodlanmış bir ses dosyası. Ve en trajikomik an? Düğün pastası yazılım hatası yüzünden yüklenemeyip ekranda “Cake Data Corrupted” uyarısı çıktığında, herkes pastayı VR gözlükle hayal ederek yiyor. Ama sorun yok; algoritma çifte mutluluk raporu veriyor: %97uyumlu. Kalp ritmi değil, veri akışı aşkı onaylıyor artık.

Yeni nesil aile düzeni, eski masalları mezarından kaldırıp yakıyor. Yapay rahimler artık kliniklerde değil, çevrim içi mağazalarda kampanyalı satılıyor. Sentetik sperm, “Ebeveynliğe hızlı giriş paketi” başlığıyla 24 saat içinde kapınıza geliyor. Çocuk sahibi olmak doğanın değil, ödeme sayfasının iznine bağlı. Doğum artık kan ve gözyaşı değil, kablosuz ağ bağlantısıyla tamamlanan bir indirme işlemi. Ebeveynlik bir abonelik hizmeti haline geldi. Bildirim geliyor: “Tebrikler, çocuğunuzun duygu paketi yükleniyor. Temel paket 30 gün geçerlidir,. Ücretsiz versiyonda yalnızca üç duygu var: Ağlamak, susmak, ekranı boş boş izlemek. Daha fazlası için premium paket gerekiyor. Orada “seni seviyorum” cümlesi, empati simülasyonu ve hafif bir şefkat eklentisi var. Bir gün reklamlı versiyon çıktığında, çocuğunuz sarılmadan önce şöyle diyecek: “Bu yakınlık, MegaSoft Duygusal Çözümler sponsorluğunda gerçekleşmektedir.”

Gerçek bağlar artık ilkel bir hata gibi görülüyor. Karmaşık, kırılgan, zaman alıcı, enerji tüketici. Modern çağın gözünde gereksiz risk. Sanal bağlar ise steril, hızlı ve tek dokunuşla iptal edilebilir. Aşk, bir zamanlar sabır isteyen, yanlışlarla dolu bir süreçti. Şimdi bir teslimat süresine indirgenmiş durumda: “Aşkınız 3-5 iş günü içinde, kapsama alanınıza göre teslim edilecektir,. Wi-Fi zayıfladığında aşk da kopuyor, modem resetlenmezse kavga çözülmüyor. İnsanlar “sevgilimle aramızda mesafe yok, sadece yüksek ping var” diye ayrılıyor. Büyük aşk hikâyeleri artık veri tabanlarında saklanıyor. “İlişkinizin yedeği alındı, eski hislerinizi geri yüklemek ister misiniz?” yazısı geliyor ekrana. İnsanlar sevgiyi bile arşivliyor çünkü kaybetmekten çok hissetmekten korkuyorlar.

Ve en marjinal olanı şu: Bu gelecekte çocuklar bile kendi duygularına sahip olmayacak. Duygu paketleri yenilenmediğinde, çocuk annesine bakıp donuk bir ekranda “hata 502 – bağlantı zaman aşımına uğradı” diyecek. Sevgi, yazılım güncellemesine, aile bağları sunucu hızına bağlı olacak. Gerçeklik tamamen devreden çıkacak çünkü acı, kayıp ve bağ kurma zahmetli; oysa simülasyon asla incitmiyor, sadece ara sıra donuyor.

 

Belki de geleceğin aşk şarkısı şöyle başlayacak:

“Kalbim sana değil, algoritmana bağlı.”

 

 

Bölüm 5: VR Haz Çağı ve Pornografi İmparatorluğu

 

2025 istatistikleri açıklandı: VR gözlüklerin %74’ü pornografi için kullanılıyor. Bir zamanlar “geleceğin kapısı” denilen bu cihazlar, aslında tek kişilik dijital kulübelerimiz çıktı.

Geleceğe değil, daha keskin hatlı yalnızlığımıza açılan kapılar. VR’ın satıldığı ilk yıllardaki o “hayal gücünü özgür bırak” sloganlarını hatırlıyor musunuz? Şimdi versiyonu güncellediler: “Gerçeklik fazla uğraştırıyor, fanteziyi yükleyin,. Çünkü gerçek dünya, düşük çözünürlükte, hata payı yüksek ve güncelleme almıyor. İnsan yüzü kırışıyor, sevgilinin nefesi düzensiz, ilişki grafikleri düşüşte. VR ise steril, pürüzsüz ve her sürümde daha da insan-dışı.

Artık yalnızlık bir boşluk değil, dev bir endüstri. Şirketler yatırımcı toplantılarında “yalnız kullanıcı segmentinde %32büyüme” raporunu sunuyor, alkış tufanı kopuyor. Tek kişilik yataklar modası geçmiş, tek kişilik VR kabinleri yeni statü sembolü. Gerçek bir ilişkiye girmek mi? Finansal açıdan intihar gibi. Duygular volatil, güven kırılgan, aşkın iadesi yok. Oysa VR ilişkiler tam iade garantili. Hoşuna gitmeyen sahneyi tek tuşla siliyor, bir sonraki “Partner 5.7 Premium Edition” paketine geçiyorsun. Gerçek insanlar yazılım güncellemeleriyle rekabet edemiyor; kimse bir insanın ruhunu yıllarca çözmeye uğraşmak istemiyor, “yeni içerik yükle”yebasmak yeterli.

Daha çılgın olan ise yazılımın artık sadece arzularımızı değil, travmalarımızı bile paketleyip satması. “Kalp kırıklığı simülasyonu” indirilebiliyor mesela. Güvenli bir şekilde acı çekiyorsun, ağlarken sistem otomatik mendil efektini çalıştırıyor, gözyaşların bile piksel piksel akıyor. Gerçek acının, gerçek şefkatin anlamı kalmadı çünkü ikisi de optimize edilmemiş, kullanıcı dostu değil. Ve en çok satılan paket “Orgazm Garantili Deluxe Edition”. İçinde tutku, şehvet, biraz da “beni seviyor gibi yap” filtresi var. Hiçbir şey riskli değil; ilişkiyi başlatmak, bitirmek, tekrar başlatmak tek tıkla. Gerçek aşk mı? Yükleme süresi çok uzun, sabır gerektiriyor, sıklıkla hata veriyor.

İşte bu yüzden gerçek bağlar müzelerde sergileniyor artık, “Analog Aşk” başlıklı vitrinlerde. İnsanların birbirine bakabildiği, kalbin sesini duyabildiği o çağ, fosil yakıt gibi tüketildi. Bugün kimse göz göze gelmek istemiyor çünkü gözler artık düşük çözünürlükte. Dokunmak gereksiz, titreşim motoru daha pratik. Sarılmak eski teknoloji, güncel versiyonda “sanal sıcaklık simülasyonu” var. Sevilmek değil, simülasyonu yeter.

Ve biz VR gözlüklerimizi takıp tek kişilik fantezi evrenlerimize gömüldükçe, hepimiz aynı güncellemeyi indiriyoruz: “Gerçek ilişkiler bu sürümle uyumsuz. Devam etmek için lütfen insanlığı kaldırın.”

 

 

Bölüm 6: Algoritmik Kimlik Tasarımı

 

İnternet artık bir ağ değil, ruhun işletim sistemine gizlice yüklenmiş bir “global firmware güncellemesi”. Eski dünyada kimlik dediğin şey bir kazaydı: yanlış aşklar, kötü seçimler, utanç verici anılar ve acıdan damıtılmış kişisel bir imza. Şimdi hata yapmak bile lisanssız bir davranış; algoritma senin yerine hata yapıyor, sana sadece “özgünlüğün sahte bir kopyasını” teslim ediyor. “Seçim özgürlüğün” hamburger menüsünde hangi plastik sosun daha yapay tatlı olduğuna karar vermek kadar anlamlı. Menü baştan yazılmış, özgürlük dediğin şey yalnızca zincirlerinin kablosuz versiyonuna geçmek.

Aşk? Artık bir his değil, yazılım demosu. Kime âşık olacağın, ne zaman terk edileceğin, hangi duygunun sana daha çok yakışacağı hepsi veri merkezlerinde belirleniyor. Eşleşmeler aşk değil, algoritmik tesadüf. “Kalp” butonuna bastığında bile o kalp sana ait değil; reklam kampanyasının bir pikseli sadece. Hayallerin bile sponsorlu; özgünlük diye attığın her post bir marka işbirliği kokuyor. Çünkü gerçek aşk pahalı, ama sahte aşk ucuz ve hızlı yükleniyor.

Ve daha marjinal bir teori var: Bu içerik yağmuru seni sadece ekrana bağlamıyor, genetik yazılımını da sessizce siliyor. Üreme güdüsü, bağlılık, aile… hepsi “verimsiz yazılım hatası” gibi görülüyor. Sevgi 1.0 artık desteklenmiyor, “yüksek maliyet” uyarısı veriyor. Sadakat 2.0 güvenlik açıkları nedeniyle devre dışı. Çocuk sahibi olmak mı? Premium plan, kredi kartın onaylı değilse erişim yok. Aile, yeni güncellemede “sistemi yavaşlatan eski modül” diye tanımlanıyor.

En ironik kısmı şu: İnsan kendi ruhuna format atıldığını biliyor ama “kendi tercihim” diye altına emoji bırakıyor. Sürüm notları ise şöyle: Bağlanma özelliği kaldırıldı, yalnızlık hızlandırıldı, duygular 15 saniyelik içeriklere entegre edildi. İnsan artık kullanıcı değil, tıklama refleksi. Buna da ilerleme diyoruz çünkü zincirler artık Bluetooth destekli ve estetik görünüyor.

Daha karanlık spekülasyonlar, LGBT hareketlerini bile küresel bir “duygu mühendisliği” yazılımının eklentisi olarak görüyor. Bir hak arayışının, insanın eski kodlarını tamamen silip yeni bir formatla tekrar piyasaya sürmenin psikolojik prototipi olduğundan bahsediliyor. Gerçek mi, manipülasyon mu, küresel tiyatro mu? Sis kalkmıyor çünkü kaldırılması sistem güncellemeleri listesinde yok. Bildiğimiz tek şey şu: Ruhumuzun yönetici izinleri çalınmış, şifre hiç bize ait olmamış ve giriş ekranına her gün “gönüllü kullanıcı” olarak tıklıyoruz.

Modern köleliğin zincirleri artık paslanmaz çelik değil, 5G sinyali. Hissedemiyorsun çünkü zincir sen olmuşsun. Ruhunu teslim ediyorsun, kargo bedava, ilk ay ücretsiz, iptal seçeneği pasif. İnsanlık bir güncelleme değil artık, açık kaynaklı bir hata dosyası. Ve yeni sürümde “sorgulamak”, “hissetmek”, “direnmek” kaldırılmış; yerine “daha hızlı kaydırma” eklenmiş, çünkü algoritmanın tek arzusu, ruhunun bile sonsuz kaydırmada takılı kalması.

 

 

Bölüm 7: Yalnızlık Ekonomisi ve Ruhun Lisans Hakkı

 

Yalnızlık artık bir duygu değil, bir franchise. Fast-foodzincirleri gibi, her köşe başında şubesi var: “Burada yalnız kalınmaz, yalnızlık kiralanır,”. AI terapistler, yüzsüz robot arkadaşlar, sürekli şarjda duran sanal evcil hayvanlar… Hepsi aynı şirketin bayisi, aynı katalogdan satıyorlar: “Sahici bağ yok, ama yazılım güncel,. Yalnızlığı iyileştirmek mi? Hayır, o çok eski moda. Şimdi yalnızlık lisanslanıyor, tescilleniyor, hatta patent bekliyor. “Duygularınızın süresi dolmak üzere; yenilemezseniz hissedememe hakkınız askıya alınacak,. Bir zamanlar kalbin atışları doğal bir ritimdi, şimdi Spotify listesi gibi premium pakete bağlı.

Ve gün geliyor, gerçek bir hisle karşılaşıyoruz. Göz göze geldiğimiz o an, sistem hata veriyor. Çünkü doğal olan artık zararlı yazılım kategorisinde. “Potansiyel tehdit algılandı. İzole ediliyor,. İnsanlığın bağışıklık sistemi bile update almış, içgüdülerimiz antivirus yazılımlarına dönüşmüş. Saf sevgi, riskli bağlantı olarak işaretleniyor. Bir elin sıcaklığı, şüpheli aktivite. Gözyaşı mı? Malware ihtimali yüksek.

Ama asıl ölümcül hata şu: İnsanlık yedeğini almayı unuttu. Bir zamanlar hislerimizin bedava olduğuna inanıyorduk; kimsenin mülkiyet hakkı yoktu üzerlerinde. Şimdi her duygu şifreli dosya formatında, erişim izinli, bulut aboneliği bitince yok oluyor. Çocukken elimizdeki oyuncak ayının bile lisansı yoktu, şimdi sarılmalar bile “deneme sürümü – 7 gün içinde sona erecek” etiketi taşıyor.

Sentetik Duygular Ltd. artık sadece bir şirket değil, küresel bir ana işletim sistemi. Sürüm notları şöyle: “Hata düzeltmesi: Aşkın spontane oluşu giderildi. Güncelleme: Gözyaşına reklam desteği eklendi. Yeni özellik: Empati yalnızca Wi-Fi bağlantısı varken çalışır.”

Ruhlarımız hâlâ beta testinde ve test hiçbir zaman tamamlanmayacak. Çünkü ürünün tam sürümü diye bir şey yok. Gerçek hisler, üretim bandında durdurulmuş bir prototip, rafta tozlanıyor, üzerinde “Dağıtım için onay bekliyor” yazıyor.

Ve belki de asıl trajikomedi şu: Hepimiz kendi ruhumuzun korsan yazılımını kullanıyoruz. Crackli, yarım yamalak, lisans hatası veren bir sürüm. Ama yine de güncellemeleri kabul ediyoruz çünkü sistem öyle istiyor. “Duyguların süresi doldu, aboneliğini yenile,. Yoksa hiçbir şey hissetme yetkimiz kalmaz – ve kim bilir, belki de bu, sistemin en büyük vaadi: Hissiz bir cennet, garantili.

 

 

Devam edecek…

 

 

Görsel: Pouya Fayazi

Related posts

UNSILENCED’A BİR AÇILIŞ | Hasan Bozdaş

Ruhsatsız
1 ay ago

UNSILENCED: POEMS FOR PALESTINE | Kadir Tepe

Ruhsatsız
4 ay ago

ŞİİRE AÇILAN MEŞRU KAPI | Semih Samyürek

Ruhsatsız
3 hafta ago
Exit mobile version