Subscribe Now

* You will receive the latest news and updates on your favorite celebrities!

Trending News

Ruhsatsız

Sertaç Polat, Abdulhâlik Aker ile Fabrik Kitap etiketiyle çıkan inceleme kitabı “OZAN-Modern Hece ve Süleyman Çobanoğlu” hakkında konuştu.
Poetika

Sertaç Polat, Abdulhâlik Aker ile Fabrik Kitap etiketiyle çıkan inceleme kitabı “OZAN-Modern Hece ve Süleyman Çobanoğlu” hakkında konuştu. 

“…şiir hakkında sayfalarca izahat yapmak yerine bunu bir şiirle göstermek çok daha verimlidir. Bu böyle olmalıdır demek var bir de bunu yapmak var,”.

 

Merhabalar abi, OZAN-Modern Hece ve Süleyman Çobanoğlu adlı kitabın Fabrik Kitap etiketiyle çıktı ve bizleri oldukça heyecanlandırdı. Söz konusu isim Süleyman Çobanoğlu olunca bu dosyanın ardındakileri merak ediyoruz. Bize bu fikrin nasıl şekillendiği ve dosyanın ortaya nasıl çıktığından bahseder misin biraz?

 

Merhaba Sertaç,

 

Öncelikle şunu belirteyim: Bu çalışma, bir kitap dosyası olmadan çok önce yüksek lisans tezi olarak hazırladığım bir çalışma. Süleyman Çobanoğlu’nu lisans bitirme tezi olarak çalışmak istedim fakat zamanın kısa olması, beni lisansta bundan alıkoydu. Hep aklımdaydı Çobanoğlu’nu çalışmak. Bu nedenle de yüksek lisansta tez aşamasına geçince danışmanım Prof. Dr. Mustafa Özcan’a bu konuyla gittim. O zamanlar Süleyman ağabeyin iki şiir kitabı vardı. Danışman hocam bu nedenle sıcak bakmadı ama ısrarım neticesinde bu konuyu kabul ettirdim ve 2018’de, Mustafa Hoca emekli olduktan sonra, Süleyman Uzkuç hocamın danışmanlığında tezi bitirdim.

Tez bittiğinde birçok arkadaşım bu çalışmayı kitaplaştırmam gerektiğini söylese de şiir kitabım çıkmadan bir inceleme çalışması çıkarmak istemedim. 2020’de Şehrin Şarklısı yayımlandı ama bu sefer de benim ağır kanlılığım mı yoksa üzerinden geçen onca yıl içerisinde şevkimin kırılması mı bilmiyorum bu çalışmayı kitaplaştırma fikri gündemime gelmedi. Nihayet Burak’la bir ara bu konuyu konuştuk ve kitaplaştırma fikri tekrar gündemime düştü. Açıkçası yıllar sonra tezimi açıp baktığımda bugün belki yapmayacağım hatalar yaptığımı fark ettim. Bir editörden önce benim uzun uzadıya tekrar dosyaya çalışmam lazımdı. Öyle yaptım. Bunun dışında çalışmayı akademinin soğuk dilinden kurtarmak için de bazı tasarruflarda bulundum. Konuyu Süleyman ağabeye açtığımda o da sıcak baktı. Üstelik zaman ayırıp kitap için özel olarak hazırladığım söyleşinin sorularını cevapladı. Böylece benim mütevazı yüksek lisans tezim bir kitaba dönüştü.

 

Seni dergilerden şiirlerinle ve kitabınla tanıyoruz. Ancak bugün elimizde Türk şiirinin seyri içerisinde büyük bir “Ozan”ı inceleyen bir kitap var. Bu dosyanın oluşumu hangi eksikliğe hitap edecek?

 

Süleyman Çobanoğlu ve modern hece şiiri hakkında kitap bazında ilk çalışma bu. Salt bu yönüyle bile bir boşluğu dolduracağını umuyorum. Fakat şunu da belirtmeliyim ki ne bu konuyu çalışırken ne de yıllar sonra bu çalışmayı kitaplaştırırken bir eksikliği gidermek, bir boşluğu kapatmak gibi bir fikrim vardı. Şiiriyle de kişiliğiyle de çok sevdiğim Süleyman Çobanoğlu’nu anlatmaktı sadece amacım. Bu içimde debelenip duran bir şeydi, tezi yazarak biraz rahatlatmıştım gönlümü kitaplaştırarak tamamen rahatladım. Yine de dediğim gibi gerek modern hece şiirine ve onun temsilcilerine dair gerek Çobanoğlu’na dair ilk kitap bu. Dergilerde şüphesiz bunlar hakkında çok yazıldı ama karanlıkta kalan noktalar çoktu. Yanlış anlaşılmalara mahal veren yazılar çoktu. Bu çalışma söylediklerimin daha sağlıklı anlaşılmasına da hizmet eder diye umuyorum.

Öte yandan bu çalışmanın her şeye rağmen eksiklerinin de farkındayım. Her şeyden önce Allah uzun ömürler versin Süleyman ağabey hâlâ yaşıyor ve üretmeye devam ediyor. Tamgalar’ın çıkmasıyla çok değil iki senede tezim eskidi. Kitaplaştırırken eklemelerle bunu telafi etmeye çalıştım ama bu kitabın da bir iki sene ya da beş sene sonra eskimeyeceği ne malum? Her fani gibi ben de Süleyman ağabey de bir gün pılımızı pırtımızı toparlayamadan göçeceğiz. Bu kitapla Süleyman Çobanoğlu’nu anlatırken benden sonraki kuşaklara bir kaynak da bırakmak istedim. Bu çalışmadan çok daha iyilerini bir gün birileri yapacak buna eminim ama bunu yapacak herkes önce buraya bakacak, buna da eminim. Bu nedenle arkamda salt bir kaynak bırakmak yerine çalışmada kullanmadığım söyleşileri, yazıları, şiirleri ihtiva eden bir “Süleyman Çobanoğlu Bibliyografyası”nı da çalışmanın sonuna ekledim ki bu kitap, diğer kaynakların yolunu gösteren bir kılavuz görevi de görsün.

 

Kitapta “Şair Yönüyle Süleyman Çobanoğlu” diye bir bölüm var. Biz Süleyman Çobanoğlu’nun şiir söyleyen tarafını yüksekte tutuyoruz. Ancak şair kendi şiirine gelene kadar arkasında ayak izlerini yola geçirdiği bir dünya bırakıyor. Süleyman Çobanoğlu’nu kitap bağlamında zaten senden dinleyeceğiz ancak Ozan, nasıl bir yolu eskitti?

 

Bunu, senin de dediğin gibi kitapta anlatmaya çalıştım. Nasıl ki biz “Süleyman Çobanoğlu’nun şiir söyleyen tarafını yüksekte tutuyor” isek Çobanoğlu da şiiri her şeyden yüksekte tutuyor. Bunu şiirlerini okuyarak, şiire dair yazıp söylediklerine bakarak görebiliriz. Sahip olduğu diğer bütün roller, bütün etiketler, bütün işi gücü terazinin bir tarafında; şiir diğer tarafındadır ve şiir hep daha ağır basar. Bu nedenle ben iyi ki Süleyman ağabeyi şiirleriyle tanıdım diyorum. Çünkü onu şiiriyle tanımak en sahici Çobanoğlu’nu tanımak demektir. Nasıl bir yol eskittiğini ben dilim döndüğünce kendi anladığım kadarıyla anlattım. Bunu en sağlıklı yine onun şiirlerinden öğrenebiliriz. Kaynak orası.

 

Tamgalar, Şiirler Çağla gibi kitaplarında Süleyman Çobanoğlu Türk şiirinin boş bir kovuğunu ortaya çıkardı. Şiirde geleneksek söylem yeni buluşların eksikliğinden dolayı uzun zamandır rafa kalkmıştı. Bunu yeni bir şiir dili üretme konusuna bağlayabiliriz ancak şiir, kendi varlığı itibarıyla gelenekten ve arkaik varlıktan kopamıyor. Çobanoğlu bu geleneği Türk mitini ve destanını şiire tekrar sokma iddiasıyla ayakta tutmaya çalıştı. Süleyman Çobanoğlu biraz da bu yüzden mi bizim ozanımız?

 

Evet, öyle de denebilir. Süleyman Çobanoğlu’nun “ozan” olması yine onu okuyup anlamamızla ilintili ve bu ölçüde mümkün bir şeydir. Ondan ne anlıyoruz, bu önemli. Onu ozan yapan bilinci anlayabilmek önemlidir. Bir boşluğu dolduruyor olması ise başlı başına bir şeydir. Oysaki Süleyman ağabey bir boşluğu doldurmak, bir yenilik yapmak için falan değil; sadece iyi şiir yazmak için şiir yazmıştır. Buna rağmen bugün Süleyman Çobanoğlu’nun olmadığı bir çağdaş Türk şiiri tarihi yazılamaz. Her yönüyle bu böyledir. Farklıdır, şiire yeni bir soluk getirmiştir ve iyi şiirler yazmıştır. Bir ozandan daha ne beklenir ki?

 

Gelenek demişken Süleyman Çobanoğlu’nun Türkçeye dair tutumunu da anmadan geçemeyiz. Özellikle Kök Ekin’ de Türk dilinin bütün sınırları ele alınıyor. Senin Çobanoğlu ile yaptığın ve kitabında da bulunan söyleşide Çobanoğlu “Türkçenin soluk alacağı tünel mutlaka kazılacak. Ve kazılacak tek yön, köke doğru…” diye bir cümle kuruyor. Türkçe köke doğru bir ilerlemeyi nasıl yapacak? Bunu biraz da Süleyman Çobanoğlu’nun bu konudaki etkisi bakımından dinlemek isteriz.

 

Dil meselesi çok önemli. Dile böylesine bir hassasiyeti olmayan birinin şiir yazabilmesi de mümkün değil açıkçası. En millî yazın türüdür şiir. Bir milleti hikâyesinden, romanından, masalından da tanıyabiliriz ama en rafine hâliyle şiirinden tanıyabiliriz. Tabii çeviri olmaksızın. Şiiri çevirdiğinizde ondaki ulusal “şey” hikâye ve romandakinden daha çok değildir. Şuraya geleceğim: Bu denli millî bir tür olan şiirin şairi de o ölçüde o dile organik bir bağla bağlı olmalı. Süleyman Çobanoğlu neden etkili, neden iyi şiirler yazıyor? Bu kadar sade, anlaşılır olup bu kadar etkili olmanın arkasında yatan sır ne? Dile karşı olan sevgi ve onunla kurduğu organik bağdır. Çobanoğlu o tüneli kazanlardan biri ve bunu köke doğru yapıyor. “Korkma aşkın usulca yürek yakınlarına / sokulan çaşıtından, çünkü hayat iridir.” mısraları neden bizi etkiler? Çok retoriğe girmek de istemiyorum ama sehlimümteni bu değilse ne? Bu kadar sade ve kolay görünen bir söyleyiş neden bizi hayrete düşürür, şoka uğratır? Çünkü köke doğrudur. Çünkü gönüldendir ve sahicidir.

 

Kitapta “Şiiri Şiirle Anlatmak yahut Poetik Şiirler” diye bir başlık var. Burada Süleyman Çobanoğlu’nun “Şiire bir şey getirmek yerine şiir yazmış olmayı tercih ederim” cümlesi üzerinden Çobanoğlu’nun poetik yanı inceleniyor. Şairler ve şiirleri hakkında yazı yazmayarak verilen mesaj bize neyi düşündürtmeli ve biz Çobanoğlu şiirinden bir poetik yansıma çıkarabilir miyiz?

 

Çobanoğlu’nun “poetika” lafına irrite olduğunu biliyorum. Ona rağmen poetik şiirler dedim. Evet, Süleyman ağabey bütün şiirleriyle şiirin nasıl olması gerektiğini gösteriyor ama bazı şiirlerinden bunu yalnızca şiirle göstermek yerine, şiirde bunu anlatıyor da. Bunlar Çobanoğlu’nun şiir düşüncesini, şiirden ne anladığını bize göstermekle kalmaz anlatır da. Ben, bunun çok sağlıklı bir yol olduğunu düşünüyorum. Çünkü şiir hakkında sayfalarca izahat yapmak yerine bunu bir şiirle göstermek çok daha verimlidir. Bu böyle olmalıdır demek var bir de bunu yapmak var. Bu nedenle kanaatimce bu şiirler Süleyman Çobanoğlu’nun poetikasını ele veren şiirlerdir. Bunları böyle okumak gerekir diye düşünüyorum.

 

Abi dosyanın işleviyle başlayıp başrol Çobanoğlu ile devam ettik ancak konuyu biraz daha heceye çekmek istiyorum. Türkçe şiir yazılan bütün “illerde” hece vezni yok sayılamamıştır. Vezin demek teknik bir soğukluk gibi algılanmasın. Çünkü şiir bir bakıma kendi kalıbını oluştuğu sesiyle yaratıyor. Ve bugün artık “modern hece- yeni hece” dediğimiz kavramlar gün yüzüne çıktı. Kitabın alt başlığı da olan ve Çobanoğlu ilişkisinde tutulan modern heceyi nereye koymak lazım?

 

“Türkçe şiir yazılan bütün “illerde” hece vezni yok sayılamamıştır.” lafına katılmıyorum. Bugün hece vezni yahut ölçülü şiir çağdaş Türk şiiri içerisinde yok sayılmıyorsa bunda Çobanoğlu’nun katkısı çoktur. Çünkü ölçülü şiiri modern şiirin kapısından içeri almak istemeyenler vardı, bugün hâlâ var. Eskisinden daha azmış gibi görünüyor olmaları düşüncelerinin değiştiğinden değil başta Çobanoğlu olmak üzere birkaç şairin heceyle de modern şiir nasıl yazılırmış gösterdikleri içindir. Bu çağda da ölçülü şiir mi olurmuş kardeşim, diyenlerin sesi kısıldı sadece; başka bir şey değil.

Modern heceyi nereye koymak gerektiğine gelecek olursak o, Türk şiirinde kendine bir yer açtı. Bunu artık hiç kimse görmezden gelemez. Çağdaş Türk şiiri içerisinde “modern hece” diye bir şiir anlayışından bahsedebiliyor olmamızı biraz da Süleyman Çobanoğlu’na borçluyuz. Bunu günümüzde heceyle şiir yazıp yayınlayan herkesin elini vicdanına koyup söyleyebilmesi lazım.

 

Modern şiir tanımı ortaya çıktığından beri hece vezninin bir daha ortaya çıkmamak üzere kaybolduğu sanılıyordu. Tanzimattan bu yana daha arka planda kalan hece, Türk şiir geleneğinin bir yandan da başlatıcısı. Tanpınar’ın da söylemiyle nesre benzer şiirler yazmak biçimsel bir serbestliğin yayılmasını sağladı. Tarihsel süreçte hece vezni kullanmanın seyrekleştiğini biliyoruz ancak bu modern hece de neyin nesi?

 

Modern hece neyin nesi? Bu önemli bir soru. Önemli çünkü modern hecenin hep yanlış yahut eksik anlaşıldığını düşünüyorum. Kitapta bunu uzun uzadıya anlattım, dergilerde yayınlanmış bazı yazılarda ve şiir yıllıklarında modern hece şiiriyle ilgisi olmayan şairlerin buna dâhil edilmesi, nispeten birbirine yakın hece sayılarına sahip mısralarla yazılmış her şiirin modern hece şiiri sayılması gibi birçok hata var. Bu şiir anlayışına yeni hece denilmesi de hatalı bence. Zira biz ilk dönem kentli şairlerin heceyle yazdıkları şiirleri halk şiirinden ayırmak için yeni hece ifadesini zaten kullanıyorduk. Günümüz hece şiirini ise bu kentli şairlerin anlayışından ayırmak için modern hece denilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Modern hece nedir? Günümüz çağdaş Türk şiiri içerisinde modern şiirin olanaklarından yararlanarak hece ölçüsüyle yazılmış şiirdir. Kısaca budur. Modern hece şiiri, iddia edildiği gibi klasik hece şiirinden farklı olarak hecelerin eşit değil de yakın sayılarda olduğu bir şiir değildir. Bunu Çobanoğlu’nda, Ali Ayçil’de, Hüseyin Akın’da, Şenol Korkut’ta göremezsiniz. Aksine ölçüsüyle, kafiyesiyle, örüntüsüyle hece şiiri kurallarına tamamen uyar. Bu şairler âşıkların aksine okul okuyan eğitimli şairler olduğundan dolayı bu kurallara halk şiirinden daha çok riayet ederler. Fakat içerikte çağdaş şiirin dilini ve içeriğini kullanırlar.

Sözünü ettiğim şairler ve kitapta zikrettiğim diğer isimlerin birçoğu, içerik itibariyle hece şiirini yenilemişlerdir. Fakat bu şairler klasik hece şiirinin formlarını kullanarak yapmışlardır bunu. Süleyman Çobanoğlu da dâhil saydığım bu isimler birkaç deneme dışında yeni formlar ortaya koyan, hece şiirini şekil itibariyle de yenileyen ürünler ortaya koymuş değildir. Buradan şuna geleceğim: İkinci, üçüncü kuşak modern hece şairlerinin şekilde de hece şiirine bir yenilik getirmeleri gerektiği kanaatindeyim. Değilse öncekilerin yaptıklarından farklı bir şey olmayacak. Fakat bu nasıl olacak? Dergilerde ve şiir kitaplarında heceyle şiir yazan bazı şair arkadaşların bir iki eksik bir iki fazla heceyle, mısra sayıları farklı bentlerle ve her bentte değişen kafiye şemalarıyla şiir yazarak buna bir yenilik getirmeye çalıştıklarını görüyorum. Önceki kuşak şairler gibi salt içerikte bir yenilik yapmaktansa şekilde de böyle yeniliklere girişmenin olumlu olduğunu düşünüyorum ama hece şiirini serbest şiire yaklaştırması yönünden de bu tavrı doğru bulmuyorum. Bunun yerine birden çok hece ölçüsünü bir arada kullanarak, hiç kullanılmamış yeni örüntü ve formlar meydana getirerek, ortaya konan yeni sisteme her bentte uyularak yeni nazım şekilleri, yeni kafiye örgülerinin meydana getirilmesi ve yeniliğin de bu yolla olması gerektiğini düşünüyorum. Zira modern hece, serbest şiirin baskın olduğu bir çağda ölçülü şiirle de yeni şeyler yapılabileceği iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Onu serbest şiire yaklaştırarak yenilik yapabiliriz ama bu iddiayı zedelemiş oluruz. Modern hece şiirinde yeni bir şey yapmanın yönü onu serbest şiirden mümkün mertebe uzaklaştırmaya yönelik olmalı, yakınlaştırmaya değil.

 

Kitapta “Çıkına Dolan Eski Bir Peksimet: Şehir” adlı bir yazı var. Çobanoğlu, Türk şiirinin son döneminde kendi şehirlerini kendi seçen nadir şairlerden. Bu şehirler, bugün bir ozan meydana getirmiş durumda. Çobanoğlu, kendi şiirini kurarken Türk şehirlerinden, Anadolu’dan, İstanbul’dan hiç ayrılmadı. Üstelik bunu az önce de konuştuğumuz hece anlayışına dayanarak yaptı. Süleyman Çobanoğlu şehirlerini heceye nasıl sığdırdı?

 

Çobanoğlu sanırım artık adına şiirler yazılacak şehrin kalmadığını fark eden nadir şairlerden. Onun şehri şiire alması kendi çağdaşlarından da kendisinden önceki şairlerden de farklıdır. Belki de şehir nostaljisi kurgulamayan, İstanbul’a methiyeler düzmeyen ender şairlerden biridir. Süleyman Çobanoğlu şiirlerinde şehri hep çürümüşlüğüyle, köklerden uzak kalmışlığıyla görürüz. Bu tesadüfi bir şey de değildir. Böyle inandığı daha doğrusu böyle hissettiği için yazar. “Şehirden İndim Dağa” diyen bir şairdir Çobanoğlu. Ahmet Uluçay’ın güncelerinde Çobanoğlu ile ilgili şu satırları okuruz mesela: “Çobanoğlu, unutulmuş eski bir rüyayı uyandırıyor içimde. Yeni sürülmüş bir tarla, toprak kokusu, iki yanı ulu kavaklar dizili bir köy yolu, tarla dönüşü bir öküz arabasının üstünde yorgun yakılan bir cigara… Bana ‘Bırak sinemayı, köyüne dön’ diyor sanki. Sanki yarın kendisi de dönebilecek. Bu akşam evi toplaması gerekiyor.” Hakikaten de böyledir. Süleyman ağabey yarın emekli oldum, köye dönüyorum, dese zerre şaşırmam. Onu geçtim şuna da yürekten inanıyorum ki Çobanoğlu bugün köye dönse sanki dün akşam bir iş için İstanbul’a gitmiş de eve dönmüş gibi hiç yabancılık çekmez. Bu nedenle “Acuze”, “Eminönü”, “İnşallah Hava Kapalı”, “Ev İyesi”, “Ağaç” gibi şiirlerde Çobanoğlu şehirden bahsederken üzerine bir şey bulaşacakmış gibi bahseder.

 

Abi son olarak şunu sormak istiyorum: OZAN- Modern Hece ve Süleyman Çobanoğlu dosyası Türk ozanını her yönünden kuşatan, saran bir dosya oldu ve Türk yazınında da oldukça yeni bir iş. Kitap, salt bir edebi deneme ya da kuru bir biyografi biçiminde değil. Teknik kısmı iyi hazırlanmış, üzerine iyi çalışılmış ve gayet de başarılı gözüken bir dosya. Bütün emeklerin için tebrik ederiz ve şiirin takipçisi herkes adına teşekkür ederiz. Böylesine hacimli bir dosyanın oluşumunu başta sormuştuk ancak son olarak senden senin Süleyman Çobanoğlu’nu dinlemek isteriz. Süleyman Çobanoğlu iki kapak arasında nerede duruyor?

 

Tüccar tavrı gibi anlaşılsın istemem ama ben Ozan’ın baskısı için yazdığım ön sözde bundan biraz bahsedebildiğimi düşünüyorum. Belki de ilk kez bütün bilimsel, akademik görüşlerimi bir kenara bırakarak gönlümdeki Çobanoğlu’nu yazdım. Süleyman Çobanoğlu’nu okuduğum ilk gün nasıl büyülendiysem bugün şiirlerini okurken hâlâ o denli büyüleniyorum. Şairliği, ondan etkilenmiş olmam falan, bunlar işin ayrıntısı. Onun dostluğu ve ağabeyliğini hiçbir şeye değişmem. Kendi Süleyman Çobanoğlu’mu iki kapak arasına sığdıramam sanıyordum ama sığdırdım sanırım. Denedim yani. Fakat ona olan muhabbetim iki kapak arasına sığmayacak cinsten.

Teşekkür ederim abi ağzına sağlık.

 

İlgin ve emeğin için ben teşekkür ederim.

Related posts

Bir yanıt yazın

Required fields are marked *