Subscribe Now

* You will receive the latest news and updates on your favorite celebrities!

Trending News

Ruhsatsız

ŞİİRE AÇILAN MEŞRU KAPI | Semih Samyürek
Deneme

ŞİİRE AÇILAN MEŞRU KAPI | Semih Samyürek 

 

 

XVII.

Göçen Kervanın Ardından

 

 

 

 

Kiramen Katibin melekleri insanın iki omzunda hayat boyu bulunur. Sağdaki melek insanın düşündüğü ve yaptığı iyilikleri soldaki melek ise insanın yalnızca yaptığı kötülükleri yazar. Peki insanın düşündüğü kötülüklere ne olur? Onların yazılmadığını biliyoruz. Buradan anlıyoruz ki Allah kötülükleri düşünebilmemiz için bize meşru zemin sağlıyor. Bir iyilik düşündüğümüzde sağ omuzdaki melek hemen notunu alırken bir kötülük düşündüğümüzde sol omuzdaki melek son ana kadar bekliyor. İşte o bekleyiş süresi bizim kötü bir şey düşünmemize tanınan meşru zemin.

“Yere çöp atan bir adam görüp gazaba gelsek ulan şu herifin boğazına yapışacaksın!” diye düşünsek günah olmuyor. Elbette faaliyete geçmezsek. Fakat yerdeki çöpü kaldıran birini görsek “Vay be param olsa şu adamı ihya ederdim her şeyin en güzelini hak ediyor!” diye içimizden geçirsek sevap kazanmış oluyoruz. Birçokları bu durumun iyiliğe teşvik olduğunu söyler. Tabii bu işin bir yönü.

Şiirin ve giderek tüm sanatların, kötü düşünmeye açılan bu meşru zeminden doğduğu kanaatindeyim. İnsan kötü düşünmeye açılan meşru zeminden bir hayır kastetebiliyorsa işte o zaman yüksek bir kültür üretebilme mertebesine çıkıyor demektir. Zira iyiliği düşünmek zaten hemen her kültürün temel prensiplerinden biri. Fakat kötü şeyler düşünmeye açılan meşru zeminden bir hayır çıkartabilmek kaç kişinin nasibinde var?

İntikam kötüdür, böyle öğreniriz. Oysa Allah hem İbrahim Suresi 47. ayette kendisinin intikam alan olduğunu söyler hem de Şuara suresinde, uğradığı kötülüğün intikamını almak isteyen şairlere meşru bir alan açar. Bu noktada karşımıza iki temel sual çıkıyor. Birincisi; ahlaken iyilik meleği olmaya çalışan insan, bünyesinde intikam duygusunu nasıl yeşertecek? İkincisi; kontrollü (fıkha uygun) bir biçimde içimizde yeşerttiğimiz intikam duygusundan nasıl hayır kesbedeceğiz?

Kötü düşünceleri hayra inkılap ettirmek mümkündür. Bize sağlanan bu meşru alan hayra da şerre de kullanılabilir. İnsan hayatında, kötü düşünmeye açılan meşru zemin kadar tehlikeli ve işlevsel ikinci bir saha yoktur. Her sabah tavuklarınızı besler, her akşam kümesin kapısını kapatır, tavuklarınızı korumak için uzun süreli bir seyahate dahi çıkamazsınız. Bu iyiliğinize rağmen, kümese dadanan sansarı avlamayı göze alamazsanız, yani yukarıda bahsettiğim, kötü düşünmeye açılan meşru zemine adım atıp, oradan bir hayır elde etmeyi göze alamazsanız, tüm iyi çabalarınıza rağmen elinizde kümes hayvanı namına hiçbir şey kalmaz. Günün sonunda hamiyet duygusuyla tavuklarınıza sahip çıkmanız ve onları korumak için başka bir hayvanı öldürmeyi göze almak zorundasınızdır.

Allah, hafızdır. Yani koruyandır. Peygamberimiz ve şerefli ashabı da birçok defa hamiyet duygusunu yaşamıştır. Rabbi hafız, peygamberi ve büyükleri hamiyet duygusu yaşamış insanlar olarak bizler, bu iki duyguya hayatımızda yer vermeliyiz. İşte; Kiramen Katibi’nin yazmadığı kötü düşünceler bu noktada işimize yarayacak. Tavuklarımızı koruyacağız. Hakkımızı koruyacağız. Bu hamiyet duygusunu; cahiliye hamiyetine çevirmeden, yani fıkıh dairesinin içinde kalarak yaşayabilmek de bizim imtihanımız. Hakkımıza göz koyana öbür yanağımızı çevirmekle emrolunmadık.

Yine Allah, Beled suresi 4. ayette insanı ‘kebed’ içinde yarattığını söyler. Yani insan hep bir sıkıntı, hep bir zorluk, hep bir meşakkat içindedir. Kimsenin hakkının yenmediği bir ‘dünyadaki cennet’ kurma hayali, Allah’ın Ahzab suresi 72. ayette buyurduğu gibi cahil oluşuyla alakalıdır.

Dünyada bulunduğu vakit boyunca sıkıntı içindeki insan, hakkının yenmesine karşı hamiyet duygusuyla mücadele etmeli. Yazı boyunca alıntıladığımız ayetlerden çıkan sonuç budur. İnsanın imtihanının sırrı buradadır. İnsanın üreteceği sanatın sırrı da buradadır. Hülâsâ insanın yeri; kavganın göbeğidir.

Şair İsmet Özel, niçin bir şiirinde, kavganın göbeğidir benim yerim, der? Çünkü dünyada cenneti kurma hayaline kapılan insanoğullarıyla arasına bir çizgi çizmek ister. Onun yeri dünyada hiçbir zaman kurulamamış olan yalancı cennetler değildir. Onun yeri, refah, mutluluk, huzur gibi dünya sisteminin pompaladığı yalancı idealler değildir. Onun yeri, gazâdır.

Küçükevren (mikrokosmos) denen insan, büyükevreni (makrokosmos) yani kainatı taklit ederek sanat ve ilim düzleminde yaratıcı olabilir. Tanrıyı kovup yerine insanı koymaya çalışan bu anlayış yani Batı medeniyeti; doğanın yaratıcı gücünü Allah’ın yerine monte etmeye çalıştı. Zira bilim; doğanın kudretini gözler önüne serme konusunda cevval çıkmıştı. İnsan da doğa gibi yaşamalıydı, durmadan çalışıp didinmeli, doğanın disiplini gibi bir disipline sahip olmalı. Bu sayede adeta bir makine gibi ne işle uğraşıyorsa, o işteki mümkün olabilecek en yetkin örnekleri sergilemeli. Başlangıçta kulağa hoş gelen bu idealler, 21. yüzyılda bebeklerin sakat doğduğu bir bomba dünyası inşa etti.

Bugün Filistin’e ağlıyoruz. Hamiyet duygumuzu kaybettiğimiz için, ağlamakla yetiniyoruz. Fakat dünyanın büyük güçlerinin attığı bombalar sebebiyle yeryüzünde kaç çocuğun sakat doğduğunu bilen, bunun hesabını tutan bir indeks var mı? İçimizdeki hamiyet duygusu yok olana dek; şiir de direniş de mümkün kalacak.

 

 

 

Devam edecek…

Related posts

Bir yanıt yazın

Required fields are marked *