Subscribe Now

* You will receive the latest news and updates on your favorite celebrities!

Trending News

Ruhsatsız

Siyatik* Yazıları | Kadir Tepe
Deneme

Siyatik* Yazıları | Kadir Tepe 

 

 

*Hem duyarlılık hem de hareket siniridir.

 

III.

 

Genç şair, edebiyatın sintomatik sapması mı, dilin entropik çöküşü mü? Birikim, anlamın nekroz geçirdiği bir tortu mu, ilk sesi aşındıran mı hakikatin tektonik sarsıntısını tetikler? Kelimeler, ritüelin kriptik artığı mı, semantik bir metastaz mı?

Asıl soru şu: Şiir, dilin fosilleşmiş enkazından mı doğar, yoksa ilk harfin kazınmasıyla infilak eder mi?

 

Şiir, dilin en eski virüsüdür—kendini çoğaltan, konakladığı semantik sistemin kodlarını bozarak yeni dizilim inşa eden, başlangıçta sessizce varlık gösterirken zaman içinde sistemin tamamını ele geçiren, nihayetinde anlamı dönüştüren ve bünyesinde taşıdığı yükü varlığının ta kendisi hâline getiren anomalidir. Konvansiyonel anlam taşıma mekanizmalarına direnen, dile içkin istikrar talebini sistematik bir sapmaya dönüştüren şiir, evcilleştirilmesi mümkün olmayan bir heterotopik oluşumdur.

Dil, bütün disipline edici mekanizmalarına rağmen, içkin olarak parçalanmaya eğilimli bir organizmadır. Gramatik kodların yarattığı yapay düzenin derinlerinde, entropik dağılmanın kaçınılmazlığı yatar. Şiir, bu dağılma eğilimini hızlandıran, anlamın çözülme noktasına yaklaştıkça yeni formlar üretmesini sağlayan içsel gerilimdir. Kendi varoluşunu sürdürebilmek için istikrarı taklit etmek zorunda olan dil, şiirin müdahalesiyle bu istikrar illüzyonunu yitirir, sınırlarını kaybeder, organik bir bozulmaya uğrar ve her parçalanışında kendini yeniden kodlamak zorunda kalır.

Genç şair, bu çözülmenin neresinde konumlanır? Dilin sabitlenmiş formlarını çözüp tekrar organize eden bir biçim mühendisi midir, yoksa var olan sistemin mutlak çöküşünü hızlandıran, kelimeler arasındaki boşlukları derinleştirerek anlamın kaybolmasını sağlayan semantik sabotajcı mı? Şiir, kendini tekrar eden kodların içinde sıkışmış bir biyolojik artık mıdır, yoksa dilin içsel kaosunu bir yaratıcılık motoruna dönüştüren, sistemin içinden yükselen bir karşı-dil midir?

Şiirin patolojik mi yoksa dönüşümsel mi olduğu sorusu, yalnızca dilin kendi yapısal çerçevesi içinde yanıtlanamaz. Çünkü şiir, yalnızca anlamın bozulması değildir; aynı zamanda anlamın yeniden örgütlenmesi, semantik yapının kendi iç gerilimleri üzerinden bir tür kendini aşma çabasıdır. Bu aşılma, kendini tamamlanmış bir bütün hâline getirmek isteyen dilin içinde organik olarak barınan gerilimi ifade eder. Genç şair, işte tam da bu gerilimin vücut bulduğu noktada durur: Kelimenin içinde barınan tarihsel ağırlığı ve anlamın durağanlığını kendi lehine bozarak, dilin kendisini aşmasını sağlayacak mekanizma üretir.

 

Dil, yalnızca anlık bir iletişim aracı değil, aynı zamanda hafızayı depolayan, geçmişin semantik izlerini taşıyan ve zaman içinde bu izleri taşırken kendi varlık nedenini de dönüştüren bir arşivleme pratiğidir. Her kelime, içine yüklendiği anlamların toplamıdır, fakat bu birikim, zamanla bir engel hâline gelir; kelimenin hareket kabiliyetini daraltır, onu değişimden uzak tutarak sabitler ve anlamın akışkan doğasını kurutan çöküntüye dönüşür. Şiir, işte tam da bu çöküntüyü çözerek anlamı yeniden harekete geçiren sismik dalga gibi iş görür.

Genç şair, anlamın katmanları içinde dolaşırken her kelimenin arkasında saklı olan tarihsel izleri kazıyan arkeolog gibi mi hareket eder, yoksa bu izleri yok sayarak kelimenin içini boşaltan, onu yeni biçim yaratmaya zorlayan bir dil militanı mı olur? Birikim, dilin içine çökelmiş ve zaman içinde katılaşmış tortuysa, şiirin müdahalesi onu çözerek akışkan forma dönüştüren bir çözünme sürecidir.

Birikimin içindeki dilin tarihsel izleri, onu taşınamaz yük hâline getirirken, aynı zamanda dilin devinimini sağlayan içsel çatışmaların kaynağı hâline gelir. Her kelime, geçmişin içinde saklı bir potansiyel taşır; fakat bu potansiyel, yalnızca geçmişin yüküyle taşınan bir anlam kalıntısı olarak değil, aynı zamanda yeniden düzenlenmeye ve dönüşmeye hazır materyal olarak da okunabilir. Genç şair, bu dönüşüm sürecinin hızlandırıcısı olarak var olur.

 

Kelimeler, yalnızca anlam taşıyan araçlar değildir; aynı zamanda belirli ritüellerin, kültürel kodların ve tarihsel olayların izlerini taşıyan biyolojik artıklardır. Ritüelin içinde oluşmuş her kelime, belirli bir bağlama ait bir işlevi yerine getirirken zamanla bu bağlamın içinden koparak bağımsız bir varlık alanı oluşturur. Fakat bu bağımsızlık, aynı zamanda bir tür işlev kaybı mıdır? Kelime, bağlamını kaybettikçe içeriği boşalır mı, yoksa içeriği boşaldıkça yeni anlam katmanları kazanmaya mı başlar?

Şiir, kelimenin bağlamlar içindeki hareketini manipüle eden, onu yeni ilişkiler içine sokarak anlamın yapısını çözen bir mutasyon sürecidir. Kelimenin içsel anlamı, tarihsel olarak belirlenmiş bir dizilim içinde hareket ederken, şiir bu dizilimi bozar, kelimenin yeni bir forma dönüşmesini sağlayan bir kırılma noktası yaratır.

Genç şair, bu noktada bir sistem tasarımcısı gibi mi hareket eder, yoksa kelimenin anlamını yok eden bir bozguncu mu olur? Eğer her kelime, zaman içinde belirli bir kullanım biçimine göre kodlanmışsa, şiirin işlevi bu kodları çözmek ve yeni bir anlam üretmek midir, yoksa mevcut kodları çökerterek anlamı ortadan kaldırmak mı?

 

Dil, yalnızca anlam taşıyan bir sistem değil, aynı zamanda organizmik bir süreçtir. Kelimeler, varoluşlarının sınırlarına ulaştığında, ya yeni biçim kazanarak değişir ya da birikimin içinde kaybolarak işlevsizleşir. Genç şairin varlığı, bu sınırda belirir—dilin kendini aşmasını sağlayacak yeni bir form üretmekle, anlamın tamamen yok olduğu bir çözümsüzlük içinde kaybolmak arasında duran bir ara bölge olarak.

Şiir, dilin içinde açılan bir boşluk mudur, yoksa yeni bir dil inşa etmek için gerekli olan sismik hareket mi? Eğer dilin sınırlarını ihlal etmek şiirin doğasında varsa, genç şairin görevi, bu ihlali mutlak bir sessizlik noktasına mı taşımak olmalıdır, yoksa anlamın yeniden üretildiği bir süreç olarak mı ele alınmalıdır?

Kelimenin sonu, anlamın sonu mudur, yoksa yeni bir anlam üretme biçiminin başlangıcı mı? Eğer her kelime, sonunda işlevini kaybetmeye mahkûmsa, şiir, kelimenin ölümünü duyuran bir mezar taşı mı, yoksa yeni bir semantik evrim sürecinin ilk basamağı mı olacaktır?

 

 

Devam edecek…

Previous

Siyatik* Yazıları | Kadir Tepe

Related posts

Bir yanıt yazın

Required fields are marked *