Adı İkinci Yeni yazarlarıyla yaşadığı ilişkiden dolayı magazine bulaşan, popülerliği yazdıklarının dışından kalan Tomris, gözden atlanan, haksızlık edilen çok yönlü bir yazardır. Öykü kitaplarıyla, ki öykü serüveni boyunca on bir öykü kitabıyla toplam yüz dört kısa öykü, bir de uzun öykü kaleme almıştır, çevirileriyle, günceleriyle (“Gündökümü” olarak adlandırdığı ve iki cilt halinde topladığı günlükleri öykülerinin adeta mutfağını meydana getirmiştir), inceleme ve kuram yazılarıyla edebiyatımızda sağlam bir yer tutar. 50 kuşağını ilk aşan öykü yazarıdır. Fransız tipi varoluşçu öykülerden sıyrılarak güçlü imge ve toplumsal duyarlılık yanıyla ikinci yeninin öykü sistemini kurmuştur.
Dönemini öyküde ısrar eden ve roman denemeyen nadir yazarlarındandır. Romanları unutamıyorum diyorum ama sadece belirli sahnelerini, karakterlerini hatırlıyorum. Ama öyküde öyle değil, unutamadığım öykülerin tamamını hatırlıyorum diyerek öyküde ısrar etme nedenini açıklar. İstisna olarak Güzel Yazı Defteri diğer kitaplarına nazaran novella formuna yakındır. İki kez Sait Faik ödülü verilen tek isimdir.
Ara sokakları, atmosfere ait dili ve davranış biçimini anlatmayı seven Tomris’in karakteri o sokaklara girer, bazense o sokaktan biridir. Evde veya sokak önünde oturan kadınları, orta yaşlı kadınların genç kalma çabalarını, endişelerini, hayata savaş açmaya dair yeltenmelerini, bir o kadar da yaşama çevirdikleri bakışları aktarır. Bunları dışardan bir gözle sunmaz. Dil yetisi öne çıkar. Dile olan sevgisini çokça söyler. Türkçenin pür, temiz halini sunar, basitleştirmeden taze ve güçlü anlatır.
Hayatın içinden esintiler alır. Bir radyo demecinde bunu açıklar: İstanbul’da yürürken dışarıdan bir ses geliyor, çok güzel bir ifade. Ama ben onun hangi bağlamda olduğunu bilmiyorum. O iki kişi hangi bağlamda kullandı bilmiyorum. Bana yeni bir öykü imkânı tanıyor.
Yazarken çatışmalar ve sorularla muhatap kılar kendini. Gündökümünde şunları yazar: Bir yazar, işinin başına otururken, kalemi eline ilk alıyormuş gibi bir acemiliğe kapılmıyorsa neden yazmak istesin? Bir daha hiç yazamayacağı korkusunu her keresinde duymuyorsa, yazma coşkusunu hiç tatmamış demektir. Kendi adını basılı görmeyi, yaşadığının kanıtı sayıyordur yalnızca.
Bu konuda sorulacak en önemli sorulardan biri şu galiba: ‘Bunu yazmam neyi değiştirdi? ‘Yani okur bunu okuduktan sonra bir kıpırtı duydu mu içinde, bir serinlik, bir açılım?
İkinci soru da şu: Ya ben şunu yazmadan edebilir miydim? Gerçekten?
Diyalog Tekniği
Anlatı türlerinin hemen hepsinde kullanılan, öne çıkan anlatım tekniklerinden biri olan diyalog (dialog), iki ya da daha çok kişinin bir konu üzerinde karşılıklı konuşmasıdır. Anlatıda geçen kahramanların psiko-sosyal konumlarının açıklanmasına yarar sağlayıp metnin muhtemel ağırlığını hafifleten diyalog tekniğinde anlatıcı dışarıda kalır ve okur doğrudan doğruya anlatı karakterlerinin konuşmalarını takip eder. Karakterler arası çatışmalar veya karakterlerin birbirleri hakkındaki düşünceleri bu teknik yardımıyla kavranabilir. Gösterme yönteminin önemli bir boyutunu oluşturan diyaloglar, duygusal ve düşünsel atmosferin gerçekçi bir zemine kayışında rol oynar. Diyaloglar, hikâyenin içinden çekildiği ân kurgu, bütünüyle sekteye uğrar; geriye anlamsız birkaç yığın cümle kalır.
Diyalog tekniğinin diğer bir yönü öykünün genelini kapsayıcı özellikte olmasıdır. Farklı nitelikteki kişilerin bir araya gelerek karşılıklı konuşmaları; kültür çatışmalarını, değişik yaşam tarzlarını ve fikir ayrılıklarını ortaya çıkarır. Böylece yazar kısa bir diyalog içerisinde bütünü anlatmış olur. Tomris Uyar’ın öykülerindeki diyalog anlatının kısalmasını sağlayarak öykünün akışını hızlandırmaktır. Kısa konuşma cümlelerindeki anlamın yoğunluğu yine dikkat çeker. Bazen de anlatımda doğallık hissi uyandırırken öykü kişilerinin doğru konumlandırılmasını sağlar, böylece okur, kişiler ve davranışları hakkında bilgilendirilmiş olur.
Ülkü Eliuz’a göre, diyalog tekniğinin sıklıkla kullanılmasının diğer bir nedeni, hikâyenin akışını sağlamadaki gücüdür. Anlatının bütünlüğünde diyalogların yeri yadsınamaz. Okuyucu, karakterlerin psikolojisini, kişiliğini, sosyo-kültürel yapısını, hayata ve olaylara bakış açısını diyaloglar sayesinde öğrenir: Diyaloglar, olayın gelişiminde rol oynama; kişilerin psiko-sosyal konumlarını açıklama; anlatıma doğallık katma; niyete bağlı olarak anlatıcının değer ve yargı gönderimlerini yansıtma, kültürel yapılanmayı ortaya çıkarma ve metnin kültürel ağırlığını hafifletme gibi işlevlere sahiptir.
Diyalog yöntemi Holman’ın tespitiyle: a) olayın gelişiminde rol oynar b) kahramanın psiko-sosyal konumlarının açıklanmasına yarar, c) anlatıma doğallık izlenimi verir d) düşünce ve felsefelerin yansıtılmasını, etkileşimini sağlar, e) farklı kişilerin bir araya gelmesine, dolayısıyla farklı kültür ve konuşmaların, üslupların ortaya çıkmasına vasıta olur, f) metnin muhtemel ağırlığını hafifletir.
Kibrit kutusuna benzeyen evlerde her bir kişinin kendi odasına çekilip yalnızlaşması, sosyal medyada vakit geçirmeleri, bilgisayar oyunları ve aktüel vaktin getirdiği bireyselleşme diyaloglardan, iletişimden uzak bırakıyor. İki cümleyi bir arada kullanmaktan yoksun kalıyor. Yaşamın dışındakilere dahil oluyor. Bu yaşantı her bir kesime sirayet ediyor. Yeni dönem yazarlarında öykülerindeki bu etkiler bariz bir şekilde görülüyor. Daha çok mülahazalar, psikolojik buhranlar, kendiyle çatışmaya vakti olmayan salt atmosfer üzerine kurulu öyküler çıkıyor. Yazılanlar arasında diyalog uzak duruluyor veya tercih edilmiyor. Bilinçli bir geri çekiliş gözlemleniyor. Esasen diyaloglar öykü metinlerinde önemli bir yer tutuyor. Diyaloglarda karakterlerin dikkat kesildiği meseleler, hareket dizgisi, takıntıları, insanlara yaklaşımı, konuya dair ilgisi veya çekincesi görülüyor. Bunu üst anlatıcı yoluyla ifade etse mesaj verdiği eleştirine muhatap oluyor. Karakterlerin diyaloglarının içine anlatmak istediğini gizlediğinde, okuyucuya işleyebiliyor. Son dönem çoğu yazar adaylarının acemiliğini veya insanlara dair iletişimini diyaloglarından anlayabiliyoruz. İki karakteri de birbirine benziyor. Sözgelimi aynaya konuşur gibi sesleniyor. Oysaki her birinin dikkat kesildiği ve kullandığı özel kelimeleri, cümle kurma sıralaması, vurgu ve ayrıntı/yalın bir konuşması var. Bir masada oturan 8, 25, 48, 72 yaşındaki kişilerin odak noktası ve kelimeleri aynı değildir. Cümle yapıları da farklıdır, konuşmaları da. Bireyselleşme yazıya da etki ediyor. Belki de bu yüzden öykülerde diyaloglar azalıyor, monologlar çoğalıyor.
Tomris Uyar öykülerindeki “diyalog” derin ve çoğul anlamlar içerir. Öykülerdeki en temel işlev “gizli olanı aşikâr kılmak, soyut olanı somutlaştırmaktır.” Dolaylı olarak anlatılan da aslında öykünün kendi özüdür. Anlamı yoğunlaştırır. Bu da öyküde iç eylemin varlığını gösterir. Yazar, böylece okuru da öykü kişilerinin iç dünyalarını da sorgulamaya zorlarken, öykünün sonunun nasıl geleceğini sakin bir şekilde beklemekten çok kişilerin derinliklerinde geçmişlerinde neler olduğunu çözümlemeye zorlar. Diyaloglar, hikâyelerde yoğun bir şekilde kullanılmasına rağmen metnin temposunu, akışını sekteye uğratmaz; aksine çarpıcı, etkileyici ve sürükleyici bir anlatım tarzının oluşmasına katkı sağlar.
Tasvir, olaylara bakış düzlemini temsil eder. Konuyu ele alma biçimini gösterir. Tomris, bu tasvir yöntemini daha çok diyaloglarda gösterir. Bu diyaloglarda karakterlerin dünyaya dair yaklaşımlarını anlatır. Aynı zamanda geleneksel anlatı tekniğini öncelemeden, bu yola yönelmeden ilerleyen Tomris, monolog ve diyalogu merkeze alarak duygu ve düşünce izleklerini sade bir şekilde sunar. Kullandığı kolaj/montaj tekniği, olayın akışı ile öykü kişilerinin iç dünyalarında akıp giden duygu ve düşüncelerin bir bütünlük içinde ortaya çıkmasını sağlar.