Ruhsatsız
Öykü

ZEVKİNE UYAN NEFS | Sena Alper

 

 

I.

Siber Nefis Terbiyesi

 

 

 

Bu hikâye hakkı ve sabrı tavsiye etmektedir.

 

 

Bir insan kaç bedene sığar? Nasıl bir sır ki bu, sıyırıp attığımda kendimi, yeni bir bedene kavuştuğumda belki rahatlıyorum ve göneniyorum da. Fakat hafızamı sıyıramıyorum. O dolaba tekrar astığım bedenin hafızası hâlâ bende. Neden. Neden. Bu olmalıydı. Olacaktı. Tüm hazırlığımı, stratejik planımı buna göre düzenledim ben. Ölünce mesela gerçek manada ölünce hafızamız nereye gider? Hesap Günü’nde -umarım yoktur- hafızamızla mı sorguya çekileceğiz yoksa bize yaptıklarımız anlatılacak mı? Kur’an’da bütün uzuvlarımızın onlarla yapıp ettiklerimizi anlatmaya başlayacakları geçiyor. Peki bu beden kılıflarım, onlar da konuşacak mı? Tekrarı olmayan tek atımlık bir deney bu. Sadece 7 günüm var. Günlüğümü bulmam lazım. Manuel not almak en iyisi.

Yorucu olacak. Her güne yeni bir kişilikle uyanacağım. Bu yolda yasaklar helallerden daha çok olacak. Aslında öyle değil buna inanmıyorum. Zaten mental olarak buna inanmazsam beden kılıflarıyla eşleşemem. Ben bu noktaya öyle kolay gelmedim. Neredeyse tüm literatürü okudum ama artık yetmiyor. Deneyimin selameti için artık bir sonraki aşamaya hâl terbiyesine geçmeliyim. Helal dairesi daha geniş aslında. Fakat metamodern bize rahat nah işleyeceğimiz alanlar yaratıyor. Sadece 7 gün. 7 beden kılıfı. 7 mertebe. Her kılıf için birer hafta versem mi diye de düşündüm ama çok zaman alırdı. Yapmam gereken her şeyi kaydetmem gerekiyor.  Hepsi bu. Zaten kurduğum Big Data yazılımı işimi kolaylaştıracak her türlü angaryayı işleyecek.

Gardırobumu açınca serin bir hava yüzümü yalıyor. Sanki derin dondurucuyu açmışım gibi. -5 derece. Beden kılıflarımın bozulmaması için ideal saklama koşulum. Günüme uygun bir gömlek seçer gibi beden kılıflarına dokunuyorum. İlk mertebeme özel kılıfı seçip gardırobun aynasında üstüme tutup deniyorum. Mükemmel bir işçilik. Terzi mi olsam nedir, mühendisliği bırakıp? Ten rengimle uyumlu, bal mumundan yapılmış gibi gerçekçi duran kılıfıma uzaktan bakıyorum. Bugün planlarıma göre dışarıda olacağım için casual. Tenimin tamamıyla eşleştiğinde bağlantı sağlanacak. Günlük akışta olacak olaylardan ve durumlardan dolayı hissettiklerime göre kılıf bir tepki üretecek. İşte ben bu tepkimenin peşindeyim? Hangi durumlarda hangi nokta da kılıf sinyal verecek? Öfkelendiğim de mesela ne olacak yakacak mı tenimi, arzuladığımda bir şeyi patlayacak mı? Duygularımı dışa vuracak ve görünür kılacak bu kılıflar… İnsanlığın en mahrem, kıymetli ve eşsiz noktasını halka arz etmek gibi. Verdiği sinyallerden elde ettiğim somut veriler ne olacak? Tabiri caizse, bu bir insan hâllerini ve duygularını somutlaştırma projesi.

Evet, sayın gözlemciler bu 7 gün sürecek bir nefis terbiyesi deneyidir.


1. BEDEN KILIFI PROVASI: NEFSİEMMARE

Bugün ilk günüm.

Şu an saat 03.00. Terbiye aşamasının değişim döngüsü birazdan gerçekleşecek. Deneyin bir gereği olarak ritüelleri ve ibadetleri ihmal etmiyorum. Her şey kitabına göre olmalı. Teorik kısmına gelirsek bu zamana kadar neden kimse teorisi bunca açıklanmış nefs terbiyesi meselesini ele almamış, deney konusu yapmamış hayret. Çünkü bütün yönergeler hazır ve nazır. Geriye sadece tatbik edip sonuçlarını gözlemlemek kalıyor. Neyse konumuza dönelim.

Az önce laboratuvarda beden kılıfına yapışan şehvet, doyumsuzluk ve arzu ile irade ve sabır duygularının birer küresini oluşturdum. Duygu dolabım için. Çünkü bugünkü yaşadıklarımdan aldığım bir ders varsa bir salikin üst levelegeçmek için günahkâr duygularının panzehiri olaraknefsiemmareyi aşmasının, irade ve sabır duygularının güçlendirilmesiyle mümkün olacağıydı. Günün son namazı olan yatsıyı kıldım. Biliyordum sabah namazına bu kadar yakın bir saatte olması hoş değildi. Fakat birinci leveldeydim. İdare edilebilirdi. Namaz kılarken ben, tüm ölçümlerimi yapBig Data. Bakalım birinci günün genel sağlığıma etkisi neydi?

Terbiyesi aşaması 1

(YÜKLENİYOR)

📍 1. GÜN: NEFS-İ EMMARE

Deney Saati: 03.00

Kılıf Durumu: Stabil

Risk Seviyesi: Yüksek

Hasar: Yok

Kotarılan duygular: Şehvet, doyumsuzluk, aç gözlülük

Panzehirler: irade ve sabır

Dik ekranda akan gifrografları kaydırdıktan sonra, SD kartımı Big Dataya taktım ve olanları izlemeye koyuldum. Bir yandan da defterime not alıyordum, yazılımıma güvensem de en güvenli ve kalıcı yol el yazısıydı. Eski İnsan Türkçesi. Neredeyse unutulmuş yazı dilimiz.

Önümde oynayan filme baktım. Bu harika bir şeydi. Tüm olanları, hareketlerimi, söylediklerimi, bana söylenenleri, hatta içimden geçenleri duyabiliyordum. Tasarladığım SD kart bütün bunları yapmaya kadirdi. Fizyolojik, psikolojik, zihinsel ve duygusal olarak tam yetki vermiştim. Omurilik soğanımatemas eden yuvasında olduğu sürece acemi bir el kamerasıyla hayatımın filmini çekiyormuşum gibi bütün gördüklerimi aktarıyor ve iç sesimi taklit ediyordu. Neyse ne işte. Günlük takviye için sağ koluma taktığım I-rade ve eSabır serumunu tekrar kontrol edip başyapıtım olan bugünü seyre koyuldum.

1.GÜN

Her zaman gittiğim pub’a gittim. Bedenim daha oraya yaklaşırken viski, hot, şarap diye alarm verirken bu sefer öyle olmadı. Tuhaf bir iç güdüyle gittim. Sanki ilk kez puba giden biri gibiydim. Yapmam gereken belliydi en belirgin haramlardan kaçınmak. İçkiler ve kadınlar. İş arkadaşlarım davet etmişti ve gitmesem olmazdı. Hem de bu bedenle illâki bir yerlere gitmeli, kendimi test etmeliydim. Sınanmalıydım.İrade kavramı bu babta karşıma çıkıyordu tüm kitaplardan ve öğretilerden. Susuz kalmış ve su içmesi yasak olan bir insan da ancak bir su kenarında gecelerse yaptığı perhiz ya da tuttuğu oruç bir anlam ifade ederdi. Bütün gün evden hatta yataktan çıkmasaydım takılsaydım nefsiemmare kılıfını gözlemleyemezdim ki. Pub’a nihayet giriyorum. Birkaç arkadaşım gelmiş, selamlaşıyoruz. Hemen bir içki söylememi istiyorlar. Kibarca arabayla döneceğimi söylüyorum. Ki bu bir yalan değil. Zaten yalan gibi bütün inançlarda yasaklanmış bir günahı işlemek hiç işime gelmez. Olabildiğince dürüst, kendim fakat iradeli olmam gerekiyor. Ve bunu bir görevi yerine getirircesine değil. Hakikatten hissederek, idrak ederek yapmalıyım. Ve şu gereklilik kiplerinden kurtulmalıyım. Bak yine. Neyse. İlk aşamada salikin kendine telkinlerde bulunması hoş karşılanır bir şeydir. Çünkü doğru ve dürüst davranışlar henüz otomatikleşmemiştir.

Ee ne var ne yok?” dedi en samimi olduğum arkadaşım. Elinde tuttuğu bira bardağından burnuma dolan alkol kokusu sanki bedenimi sakinleştiriyordu. Hayır. Tut kendini.

“Ne yapalım uğraşıyoruz işte.” dedim kestirme bir cevapla.

“Var ya abi,” dedi birasında koca bir yudum alarak Güven.“Bu son proje için gece gündüz kodları yazdım ama bu sabah gelen güncellemeyle hepsi çöp oldu. Kendimi kullanılmış gibi hisssediyorum.”

“Geri dönüşüm kutusunu boşalt. Şırt!” dedi daha önce sadece online toplantılarda görüştüğüm çıtır kız. Hey hey hey. Birincisi bu sıfat etik değildi. Bu bedende işi olmazdı. Benim bir sevgilim vardı. İkincisi zinadan uzak dur. Bayağı uzak. İçki içmediğim için işim biraz daha kolaydı irademi kaybetmezdim. Fakat bu online kız beni endişelendiriyordu. Diğer arkadaşlar neyse de bu kız tahmin edilemez, ön görülemezdi. Çünkü tanımıyordum.

Göz göze denk gelince “Merhaba, ben Kemal,” diye biraz uzağımda kalan online kıza selam verdim.

“Merhaba ben de Buse…” dedi selamımı alırken elini uzattı, o sırada Allah şahidim benim planım da yoktu, telefonum çaldı. Kibar bir şekilde cebimden zorla telefonumu çıkarmaya çalışarak kafamı sallayıp “memnun oldum,” dedim.

Açtığımda arayan Kevser’di. Ah yavrum benim. Ben seni boş yere sevmedim.

“Efendim yavrum?” dedim locadan kalkarken. “Hı-hı. Evet. Sen neredesin? Güzel bak keyfine. Çok durmayacağım birkaç saate geçerim eve. Yok işlerim var biliyorsun laboratuvarda. Yarın görüşürüz olur mu? Bükme dudaklarını görüyorum buradan. Tamam. Anlaştık. Hadi hoşçakal bebeğim.”

Kevser ile konuşmak iyi mi oldu kötü mü oldu anlamadım. Normalde içkisizken bu kadar kolay yükselmezdim. Her tarafta iç içe geçmiş, kucak kucağa insanlar olunca demek ki ne bileyim. İçimde hissettiğim bu his çok ama çok tanıdıktı. Şehvet. Ama bu kadar çabuk beni yükseltmesine şaşırmıştım. Yerime otururken yine muhabbete dahil oldum. Şirketin bir sonraki projesinin teknoloji alemine getirebileceği olası yeni davranış biçimlerinden bahsediyorduk. Birkaç saat sonra, ben hariç herkesin kafası Leyla oldu. Buse ne ara olduğunu anlayamadığım bir şekilde dibimde oturuyordu. Herkes kafasına göre takılır, bizim oğlanlar kızlarla dip dibe dans ederken koltukta Buse’yleydim ve beden kılıfımın infilak etmesinden korkuyordum. Dediğim gibi aşırı yoğun bir şehvet arzusu tüm benliğimi ele geçirmişti. Çaresizce telefonumdan açtığım Kevser’in fotoğraflarına bakıyor, ona dokunuyordum. Buse ani bir hareketle elini göğsüme koydu. Yavaşça okşadı. Boynuma doğru çıkan elleri gömleğimin düğmeleriyle oynuyordu. Başımı ona doğru çevirmeye korkuyordum. Çünkü tam öpüşme pozisyonundaydık. Nihayet elleri yanaklarıma ulaştı. Kevser. Kevser. Kevser’i düşün. Bedenim kılıfın nüfuzuyla yanıyor, yanıyordu. Bağırmamak çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum. Buse dudaklarımı okşamaya başladı. O an nefsiemmarenin özelliklerini düşündüm. Direktifleri takip edince bu bedenin kurtuluş parolası Yusuf Prototipiydi. Birden Buse’yi Züleyha belleyip birden “Ben Allah’tan korkarım!” diye bağırarak ayağa fırladım. Fırladım çünkü kendi bedenim bu kılıfın içinde eriyip yok olacaktı yoksa. Buse delirmişim gibi bana baktı. Dans eden birkaç arkadaş da duydu. Allah kahretsin. Rezil oldum. Niye öyle dedim ki. “Benim sevgilim var!” diye de bağırabilirdim.

 

 

Devam edecek…

Related posts

NEYLEYİM SEN YOKSAN EĞER | İbrahim Aslaner

Ruhsatsız
6 ay ago

SONSUZ UZAK İNANILMAZ YAKIN | İsmail Isparta

Ruhsatsız
6 ay ago

SİLSİLE-İ ÂDEMİYE | Cihat Tomruk

Ruhsatsız
4 ay ago
Exit mobile version