Ruhsatsız
Öykü

ANILAR DÜKKÂNI LTD. ŞTİ. | Tugay Özdemir

anılar defterinde gül yaprağı gibi
unutuldum kurudum.

 

İki saat olmuştu. Önümde daha 10 kişi vardı. “Ne çok anıya ihtiyacı olan varmış?” diye düşündüm. Peki, ben neden buradaydım. Gerçekten bir anıya bu kadar ihtiyacım var mıydı?

            Burası asırlardır işleyen bir kurumdu. Birçok ünlü isim bile buraya gelip anılara sahip oluyordu. Hem anı sahibi olmak için bir anınızı buraya verebiliyordunuz hem de anlatmaktan bıktığınız bir anınız varsa bir miktar para vererek sıfırdan, taptaze bir anınız da oluyordu. Askerliğiniz olaysız, yavan mı geçmişti, hemen size şöyle bol maceralı bir anı hazırlanıveriyordu. Düğününüz, evlilik hazırlıklarınızda hiçbir olay yok muydu? Aman! Dert ettiğiniz bu muydu? Size hemen bir anı oluşturulabilirdi. Dediğim gibi burası asırlardır işleyen bir kurumdu ve burada oluşturulabilecek daha milyonlarca belki milyarlarca anı vardı.

            M.Ö. II. asır zamanında dünyaya gelen ünlü Yunan filozof, âlim, botanik bilinci, sosyolog Logian Meletisis ilk anı tüccarıydı. Latinler ondan Scolaticus, Araplar ise Alimü’l-Ulemati diye bahsederlerdi. Türkler ise ona Bilge Kağan adını vermiş, zamanla hükümdar Bilge Kağan ile filozof Bilge Kağan aynı kişi olarak görülmeye başlanmıştı. Bu bilgelik Yunan ve Latinlerden Araplara onlardan da Türklere geçmiş ve bir dinin yayılışı gibi silsile hâlinde yayılmıştı. Nice komutan, hükümdar, âlim, yazar, şair ve avamdan birçok kişi kendilerine buradan anılar edinmişti. İşte asırlardır süren bu gelenek günümüzde şirketlemiş ve anı tüccarlarının soyundan gelenler tarafından halka sunulmuştu. Teknolojinin de gelişmesiyle yapay zekadan da yararlanılmış ve eşsiz anılar oluşturan bir uygulama geliştirilmişti.

            İşte, şimdi burada bir numaratörden aldığım numarayla sıramın gelmesini bekliyordum. Şirketin bu şubesi de diğerlerinde olduğu gibi bembeyaz duvarlara sahipti. Duvarlarda geçmişten günümüze kadar bu yeteneğe sahip olanların resimleri ve fotoğrafları bulunuyordu. Fonda ise ünlü sanatçıların klasik eserleri çalınıyor. Ara ara sıra numarasını söyleyen mekanik bir kadın sesi müziği bölüyordu.

            Çevreye baktığınızda her sınıftan insanı görmeniz mümkündü. Sağ yanımda şalvarlı bir kadın kucağındaki bebeğini susturmaya çalışıyor. Sık sık numaratörün verdiği sıra numarasına bakıyordu. Arkamda ise orta boylu, sarışın, yeşil gözlü bir kız vardı. Güneş gözlüğünü başının üstüne kaldırmış, elinde telefonu gözü sıra numaralarını gösteren ekranda bekliyor, ara ara telefonuna bakıyor sonra tekrar gözünü ekrana dikiyordu. Onun sol tarafına ise uzun boylu, yüzünde kaybetmenin hüznünü taşıyan; bıyık uçlarını hafifçe yukarı doğru kıvırmış orta yaşlarda bir adam duruyor, sıra numaralarını takip ederken başındaki kulaklıkla müzik dinliyordu. Sol tarafımda ise uzun boylu, altmışlı yaşlarının ortalarında, süt beyazı sakalları ve üzerindeki o ihtiyarlara mahsus gri takımıyla bir adam duruyordu. Herkes sırasını beklerken içeri endişeli, hüzünlü, korkak gözlerle insanlar giriyor ve anılarını ellerine alanlar daha ışıltılı bir gözle çıkıp gidiyorlardı.

            Benim sıramın gelmesine üç kişi kalmıştı. Ekranda 0304 numarası yandı. Solumdaki yaşlı adam ağır ağır ayağa kalktı ve vezneye gitti. Veznede sizden yeni bir anı mı istediğiniz ya da var olan bir anıyı değiştirmek isteyip istemediğiniz soruluyordu. Bunun yanında size bir anı oluşturabilmek için de bazı bilgileri doğrulamanız ve gerekli soruları cevaplamanız isteniyordu. Yaşlı adam eline tutuşturulan tablete dikkatle bakıyor, soruları cevaplamaya çalışırken uzun uzun düşünüyor, soruları doğru cevaplamaya çalışıyordu. Ara sıra da çevresine bakıyor, yardım isteyen gözlerle etrafını tarıyordu. Bu sırada içeri yeni insanlar gelmeye devam ediyor ve numaratörlerden sıra alıyorlardı. Bunlardan dikkatimi çekenler ise genellikle küçük yaşta olan öğrenciler ve yaşını hayli bir almış yaşlılar oluyordu. İşte şurada bekleyen, sırtlarında bir voleybol forması olan şu üç kız; sırtlarında Ekin, Aleyna ve Ece yazanlar. Daha yaşlarının, ömürlerinin başındayken, kendi kendilerine yepyeni anılar yaşayıp yazabilecekken bir anıya sahip olma isteği nedendi? Peki, şurada eşarbı omuzlarına inmiş, saçlarını çiçekli bir tokayla toplamış yeşil gözlü kız? İçinde birçok ümidi barındırıyor gibi görünüyordu. Gözleriyle etrafına bakınıyor, yüzündeki şaşkınlığı salonda herhangi bir yere aktarmak istiyordu. Koltuğunun altında bir kitap, elinde ise bir termos tutuyordu. Göğsüne bir çengel iğneyle tutuşturulmuş, etrafında çiçek motifleri olan ve adı yazan (Sena Günebakan) bir yakalık taşıyordu. Hangi anısını değiştirmek ya da hangi anıya sahip olmak için buraya gelmişti? Yaşlılar ise onca anıya sahiplerdi belki ama neden yeni bir anı istiyorlardı. Bütün bunları düşünürken yaşlı adamın gelip yanıma oturduğunu fark ettim. Gözüm elinde tuttuğu yeni anısına kaydı. İsminin Yaşar Akkuş olduğunu gördüm. O, ışıltılı gözlerle şöyle başlayan satırlara bakıyordu: “Annem Fatıma ile yeni aldığım evde oturuyorum. Uzun yıllar çektiği sıkıntıları hafiflettiğim için mutluyum.” Ben metnin devamını getiremeden titreyen elleriyle kâğıdı katlayıp cebine koydu. Yüzünde kocaman bir gülümseme bulunuyordu.

            Ben öyle derinlerde dolaşırken ekranda 0305 numarasının yandığını görüyorum. Arkamda duran sarışın kız, tıpkı biraz önceki adam gibi tablet ekranına bilgilerini giriyordu. Çok endişeli bir kişiliğe sahip olduğu soyulan parmak içlerinden belli oluyordu. İyi törpülediği, kırmızı ojeli tırnakları dikkat çekiyor ve o parmaklarıyla soruları cevaplayıp ekranı yukarı kaydırıyordu. Son bir kez daha verdiği cevapları kontrol ettikten sonra “Koşulları kabul ediyorum.” Kutucuğunu işaretleyip “Tamam.” tuşuna bastı. Ekranda bir süre çıkan “Kaydediliyor… Hazırlanıyor…” yazılarından sonra “Yazdırılıyor…” ibaresi belirdi. Kız merakla ve endişeyle etrafı kolaçan ederken önüne sahip olduğu yeni anısı uzatıldı. Kız sakin kalmaya çalışarak vezneden ayrılıp biraz önceki yaşlı adamın kalktığı yere, sol yanıma, oturdu. Adı Nurbeyaz Algeyik. Yeni anısı şöyle başlıyor. “Uzun süren depresyonlarla dolu, kararsız geceler geçirdiğim günlerin ardından karşıma yeni bir umut çıktı. Bir hastaneye atandım.” Kız tekrar çevresine göz gezdiriyor ve büyük, yeşil gözleriyle etrafı tarıyordu. Yaz sıcaklarından artmış olacağını düşündüğüm çilleri yüzüne ayrı bir güzellik katıyor. Endişeyle birleşen o yüz ifadesiyle onu daha da tatlı hâle getiriyordu. O da kâğıdı daha sakin bir yerde okuma isteğiyle katlayıp çantasına koydu. Bir mesaj atma isteğiyle telefonu eline aldı fakat sonra vazgeçti. Bütün bu duygularını nereden mi biliyorum sevgili okur? Çünkü bu öykünün anlatıcısı benim!

Ben sizlere bunları anlatırken uzun boylu adam vezneye gitmiş. Ekranda 0306 numarası hâlâ yanıp sönüyor. Adam elleri başının arasında düşünüp önüne uzatılan klavyeye bir şeyler yazıyor. Bu isteğin yalnızca anısını değiştirmek isteyenlere verildiğini biliyorum. Adam yazdıklarını bitirdikten sonra bekliyor. Onun beklemesi diğerlerine göre daha uzun sürüyor. Bir süre daha bekledikten sonra önüne uzatılan anıyı alıyor. O bir yere oturmuyor. Veznenin hemen kenarında anısını okumaya koyuluyor. O anda, işte 0307. Benim numaram yandı. Fazla heyecanlı görünmemek için sakin adımlarla vezneye yaklaşıyorum. Adamın anısını rahatça görebiliyorum. Adı Tuğrul Timursoylu. Anladığım kadarıyla onun kimseden gizleyecek bir şeyi yok. Ekran yüklenirken kâğıtta eski anı ve yeni anı sözcüklerinin yazdığını görüyorum. Evet, düşündüğüm gibi o, anısını değiştirmiş. Eski anı yazan yer şöyle başlıyor: “Kiraladığım arabayla Çanakkale’ye gidiyorum. İçimde büyük bir sıkıntı, omuzlarımda ise kaldıramayacağım yükler var. Sigara üstüne sigara yakıyorum. Çanakkale’ye varıp da anlattığım şeyler hayatımda yeni ama mutsuz bir sayfanın açılmasına neden oluyor.” Bu satırları okuduktan sonra adamın yüzüne bakıyorum. Gözleri nemlenmiş ama silmeye tenezzül etmeden sayfada yazılanları okumaya devam ediyor. Ben ise yeni anısı nasıl başlıyor diye bakıyorum. Bazı sözcüklerin değiştiğini görüyorum: “Kiraladığım arabayla İzmir’e doğru yoldayım. Yanımda duran hediyelerle aşırı heyecanlıyım. Sarman kedim Haku arkada uyuyor. Heyecandan sigara üstüne sigara içiyorum. İzmir’e varıp da yaptığım sürpriz hayatımda yepyeni ve harika bir sayfanın açılmasına neden oluyor.” Şimdi adamın gözlerinde hem hüzün hem de mutluluk ışıltılarının olduğunu görüyorum. Veznenin kolonuna yaslanmış, yeni anısını tekrar ve tekrar okuyor. O an anlıyorum ki artık hiç yaşanmamış olsalar da bu anıları olmuş, bitmiş gibi hatırlayacak ve anlatacaklar. Yeni anıları onların telifinde olacak. Gerekirse istedikleri gibi süsleyebilir, ayrıntılar ekleyebilirler.

            Bütün işlemlerimi gerçekleştirdim. Benden ne isteniyorsa doldurdum. Ekranda “Hazırlanıyor…” yazısı ve üstünde sürekli dönen bir yuvarlak var. Sonunda bir “Hazır!” yazısı çıkıyor. Önüme bir kâğıt uzatılıyor. Üzerinde ise şöyle yazıyor:

“Uzun süredir takip ettiğim bir dergide öyküm yayınlandı. Öyküm şöyle başlıyor: ‘İki saat olmuştu. Önümde daha 10 kişi vardı. “Ne çok anıya ihtiyacı olan varmış?” diye düşündüm. Peki, ben neden buradaydım? Gerçekten bir anıya bu kadar ihtiyacım var mıydı?’”

Related posts

BİR ADAMIN RUHUNU SIKIŞTIRMASI HAKKINDA | Sefa Fırat

Ruhsatsız
3 ay ago

SİLSİLE-İ ÂDEMİYE | Cihat Tomruk

Ruhsatsız
2 ay ago

PİRZOLA HASRETİ | Kadir Daniş

Ruhsatsız
3 ay ago
Exit mobile version