II.
Siber Nefis Terbiyesi
“sen bakacaksın her gün çaresiz
göme göme yaşattığına”
banu özbek altun
İnsan neden sınırlandırılmış bir varlıktır? Yasak olan ve olmayan hazlar… Arzu, istek, şehvet bunlar madem yasaklı duygular neden ruhumuzda taşıyoruz, bedenimizi kimi zaman bu duygular yönetebiliyorsa. İnsan ancak bütün bu duyguların boyunduruğundan kurtulursa, her şeyi reddedip yalnızca Allah’a yönelirse asıl özgürlüğü bulur diyor kudemâ. Belki haklılar. Sınırlılıklar belirli dairelerden helal kılınıyor. Mesela evli bir erkeğin karısına şehvet duyması helal hatta tavsiye edilen bir şey. O zaman duygular üzerine çalışmalıyım. Çünkü nefis terbiyesinde yanlış anlaşılan bir şey varsa her duyguyu öldürmeye çalışmak. Halbuki duyguları doğru zaman ve zemine kanalize etmek yeterli, dürüst ve namuslu bir hayat için. Casual ama şık, renk uyumu muazzam, yoğun parfüm kokulu ikinci beden kılıfımı dolaba asıyorum.
2. BEDEN KILIFI DENEMESİ: NEFSİLEVVAME
Bugün ikinci günüm.
Saat 04.00. Birazdan terbiye aşamasının değişim döngüsü başlayacak. O zamana kadar eksiklerimi tamamlamalıyım. Bedenimde bazı hava boşlukları oluşmuş. Yüzüm sigara içen birinin yüzü gibi delikli bir görünüme kavuşmuş. Tenim hava alabilmek için, boğulan birinin ağzını sonuna kadar açması gibi, gözeneklerini genişletmiş. Bu görüntünün sebebini tahmin edebiliyorum. Hava elementiyle ilişkili olduğunu söyledikleri duyguların yoğun tehdidi altındayım. Yalan, riya, acelecilik ve nefsani arzular. Tıpkı Yunus Emre’nin tanımladığı gibi. Olmaz. Bu deneyi kendi kendimi kandırarak başarıyla tamamlayamam. Benim Yunusca bir nefis terbiyesine ihtiyacım var. Hem hayatın içinde hem de dışında. Hem burada hem de orada. Bu duyguların yoğun baskısı altında bunu başaramam. Bu duyguları gidermeliyim. Kabul ben zaten her şeyi buna göre planladım ama dolapta durduğu gibi durmuyor ki bu kılıflar! Her şey planlı. Hangi gün nereye gideceğim kimlerle buluşacağım, oturup kalkacağım. Tüm organizasyonu ben yaptım zaten aylar önce. Fakat bugün tam anlamıyla beden kılıfının hakkını veremedim işte. İki gündür duygularımı stabilize edemiyorum. Takviyesiz, beden kılıflarıyla eşleşmem mümkün değil. Ayakta bile duramam. Aynı duyguların kıskacında kıvranıp duruyorum. Yapabileceğim tek şeyi de yaptım aslında. Kevser’le konuştum. Aramızdaki belirsiz ilişkiye bir ad koyduk. Ama bir haram bir başka helalle meşrulaştırılabilir mi? Kitaplar bunun mümkün olmadığını söylüyor. Evlilik, flörtün panzehirimidir? Bilemiyorum. En doğru bildiğim şeyi yaptım nihayetinde. Yalan yoktu. Samimiydim. Gerçekten Kevser’i istiyorum. Tek bildiğim daha fazla I-rade, eSabır ve Süku.net takviyesi almam gerektiği.
Terbiyesi aşaması 2
(YÜKLENİYOR)
📍 2. GÜN: NEFSİLEVVAME
Deney Saati: 04.00
Kılıf Durumu: Stabil
Risk Seviyesi: Yüksek
Hasar: Gözeneklerde Genişleme
Kotarılan duygular: yalan, acelecilik, riya, arzu.
Panzehir: I-rade, eSabır ve sükû.net
Yatsı namazı günün tüm yorgunluğunu toparlıyor, insanı uykuya hazırlıyordu resmen. Namaz esnasında bedensel, ruhsal ve zihinsel değişimleri analiz edebileceğim psiko-manyetik çekim alanına sahip bir seccade tasarlamıştım. Laboratuvarda özel bir bölmede yani mescitte duran bu seccade, günde beş vakit genel sağlık ölçümümü yapacak ve beni güne hazırlayacaktı. Ayrıca, nefs mertebelerinde ne kadar başarılı olduğuma dair ipuçlarını da yakalayabilecektim. Acelecilik duygusu yüksek çıktı ölçümlerimde. Namazı çok hızlı kılmışım. Bugün duygularımı çok yüksek yaşadığımdan sükû.net takviyesine çok ihtiyacım vardı. Kalın sabahlığıma sıkıca sarıldım. Burası çok soğuk oluyordu. Numunelerimin ve icatlarımın bozulmaması için. Aynı dolabım gibi. -5 derece. Klasik ritüelimden sonra Big Data’ya taktığım SD karttan yüklenmesini ve bütün gün olanların seyre uygun bir filme dönüşmesini bekliyordum. “İçimdeki koşan coşkun atları nasıl dizginlemeye çalıştım?” başlığını koyduğum ikinci kısa filmimi sükû.net şuruplu güzel bir kahve eşliğinde seyrettim.
2. GÜN
Bir sevgilimin olması belki olmaması gereken bir şey. Çünkü ikinci kılıfım nefsilevvame pek bedenime oturmadı. İçinde olduğum durum ikircikli. Nefsine hakim olmaya çalışan bir salikin nasıl sevgilisi olsun? Tam bir haftadır Kevser’e dokunmuyor, onunla aynı ortamda yalnız kalmamaya çalışıyordum. Bazen sırnaşmak, yemek yerken falan ne bileyim dudağımın kenarında kalmış sostan öpmek istiyordu. Çok direniyordum. Birinci mertebeden tecrübeliyim ki zinaya yaklaşmak bu deney için bir felaket olur. Hayır kadın olsam kolay, derim işte regliyim bana yanaşma falan. Öyle bir şansım da yok. Kız gitgide benden soğuyordu. O benden soğudukça saçlarının kokusu daha da keskinleşiyor. Uzanıp o kokuyu içimde hapsetmek istiyorum. Mutlaka ayrılmam lazım. Bu kılıflar beni iflah olmaz bir platonik kılıyor. Mecburen onunla kısa süreli bir ayrılık istemi konuşması yapacaktım. Zarif parmaklarını ellerime aldım. Şu anda çok önemli bir olayı anlatıyordu. Başına gelmiş şeyleri anlatırken kaşlarını çatar, dudaklarını büzer, saçlarıyla oynar anlattıklarını yeniden yaşar gibi olurdu. Tüm mimiklerinin durmasını ve bana odaklanmasını bekledim.
“Kevser güzelim, ben seni çok seviyorum. Hatta bu hayatta başıma gelen en güzel şeylerden birisin.”
Aniden çekti ellerini, oysa onun o soğuk ellerini kendime katarak ısıtmak, elleriyle bir an olsun sönmeyen ateşimi soğutmak istiyordum.
“Ne? Ne bu şimdi? Sen daha iyilerine layıksın temalı ayrılık konuşması mı?”
“Tam olarak öyle tanımlamazdım.” dedim oturduğum yerde kaykılarak.
“Kim o kevaşe?” diye bağırdı birden. Ödüm koptu sağda solda insanlar bize bakıyordu.
“Ne? Düzgün konuş kızım ne diyorsun.” diye fısıldadım.
“Günlerdir bana dokunmuyorsun,” diye ağlayarak konuşamaya başladı. Burnunu çekip duruyordu, ah benim kumral ördeğim.“Bırak dokunmayı doğru dürüst gözlerime bile bakmıyorsun. Ne zaman yalnız kalsak kaçıyorsun. Arkadaşlarımızın yanında başka biri gibi davranıyorsun…” Burnunu son kes çekerek “Kesin biri var!”dedi sertleşen sesiyle.
“İnan bana başka kimse yok. Ben öyle bir adam mıyım Kevser?”
“Ne o zaman? Derdin ne?”
“O değil de… Arkadaşlarımızın yanında nasılım ki ben son zamanlarda?”
“Her bir diyalogu yüce ve kutsal bir yerlere çekmeye çalışan, kibirli, ben sizden değilimci gibi üstenci…Ayrıksı duruyorsun”
“Bu seni rahatsız mı ediyor?”
“Yooo… Ben sevdim. Sadece senin farklı bir yüzün gibi geldi işte ne bileyim. Kahkaha atmak varken gülümsemekle yetiniyorsun, az konuşuyor çok dinliyor ama anlatılanları sanki bir camın ardından dinliyorsun. Söze başladığında etraf buram buram kibir kokuyor. Doğru söyle sen yoksa yeni bir şeyler peşinde misin?” diyor sesindeki o titreyiş, o frekans düşüşüyle birlikte yuvarlanmak istiyorum. Allah’ım ne çok istiyorum. Ben istedikçe beden kılıfım daralıyor.
Kevser…Canım sevgilim. Kibir kokuyorum demek. Nasıl da buldun Semâ’nın döne döne bulacağı şeyi hemencecik. Sahi neden senden ayrılmam gerekiyor ki? Ben senle evlenmeliyim güzelim! Senin gibi birini kaybetmek demek benim bundan sonraki matchleşmelerimde doğru kişiyi bulma ihtimalimi neredeyse sıfıra indirecek. Çünkü sen yıllar önce tam da sıfırı tükettiğim bir anda karşıma çıkmıştın. Hem uğraştıklarımdan, laboratuvarımdan da haberin var.
Bu siber nefis terbiyesi deneyini söyleyemem sana ama bir deneyle uğraştığımı söyleyebilirim. Yo, olmaz. Çünkü bu nefs terbiyesi gizlice yapılan bir şey olmalı. Başka başka bir çözüm bulmam gerek. Öyle bir çözüm olmalı ki ne kendimi kandırmalıyım ne de terbiye sistemini. Çünkü beden kılıfları yeryüzündeki en dürüst şeyler olarak tasarlandı. Şimdi Kevser’e bana bir hafta ver, sonra görüşelim, ben tatile gideceğim falan desem olmaz. Yalan olur. Kılıflar yalanı hiç sevmez. Bu işi meşru yollarla, günaha bulaşmadan halletmek gerek.
Birden pat diye sordum.
“Benimle evlenir misin?”
Kevser şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi. Çığlıklarıyla onaylayarak boynuma atladı. Tamam, beden kılıfı beni boğacakmış gibi daralmaya başlasa da sabredecektim.
“Sen var ya…” dedi ve bir öpücük kondurdu dudaklarıma.
Cebimden kredi kartımı çıkarıp uzattım. Şaşkınca yüzüme baktı.
“Şimdi benim güzel sevgilim. Bu kartı al ve hazırlıklara başla. Beni affet çünkü bir deney içindeyim. Ne olduğunu sana bitince anlatacağım. Ama bana bir hafta ver olur mu? Tatile çıkmışım gibi düşün. Sen de bu arada hazırlıkları halledersin.”
Evet işte bu, insanlar konuşa konuşa anlaşırmış sonuçta. Kevser bön bön suratıma bakıyordu yine. Ee ne de olsa hala biraz hayvani nefs bende de vardı, hayvanlar da neydi koklaşa koklaşa mı? Kevser’in yanına oturdum. Önce yanağını sonra saçlarını okşadım. Diğer elimse eline kenetlenmişti. Usulca yüzümü boynuna gömdüm, uzun uzun kokladım. Sonra uzun soluklu öpüştük. Bunları yaparken beden kılıfı üzerimde nasıl kendini imha etmedi şaşakaldım. Şimdi çok etkili birkaç şey söylemeliydim.
“Sen benim hayatımın kadınısın sevgilim. Seni kaybetmeyi asla göze alamam.”
Ve…Ve…Ve… Nihayet gözlerinde gördüğüm o gülüş. Başarmıştım.
Devam edecek…