Gayrı ağdalıdır yaz günleri
arı ölüsü değmiş bülbül damağına
çünkü bal sürmek istemiş alı yanık güle
on dört bin yıl sonra eylemek istemiş, bir daha söyleşememiş
hançeresi yırtılan şu böceğe ne demeli
abdal karası ağustoslara sığamaz olmuş
pazar ola, indirmiş ördüğü sepetleri otoban kenarına
yalımlarını yutmuş asfalt tozunun bir daha çığıramamış
Serdari halımız böyle n’olacak
Gayrı isilik döktürür yaz günleri
imgenin canı çıksın, hayrını mı gördük
kaynasın dursun çünkü yaz günleri
çünkü tekeri kopuk bavul, çünkü telafi sınavları
çünkü suratına bir yaşmak takıp yeni bir adla kaçmaksa Trablus’a son çaren
ve bunu bile yapmaktan acizsen
çünkü su kenarında çıplak bir cingan sıpasıysan
masal neyine, kıssa neyine, neyine imge
benzin sarı hulkun dar
kes çeneni sepet ör, kes çeneni bal bul
yap bir, şey yap
anana önü bahçeli bir ev dahi alamadın kerkenez
bari sigortalı bir iş bul deyyus
kefensiz kalacak ölümüz bizim
imgeyi beğler düşünsün
sası laflar etsinler icar işçileri üstüne
zenginin sözüne belî diyorlar
sen sadece onları dinle:
‘Ağam sen şeer söyleyince nasırı azmış bunların.’
Al azizim onlara şu kör pıçağı götür.
Ağam datlınız ve çayınız.
Ah azizim, hızdır ve hazdır şu çağ.
Ağam tavassur edememiş şoonlar menediyeti
Ah azizim o zaman bu şiir ayakta okunur.’
işte böyledir, rabbiyessiri çekilmiş yüzleriyle seyirtirken ölümlüler
kan taşı basarken suratına memurlar
bacaklarına birikiyor dargınlık ağır ağır, sızlata sızlata
kopuk kopuk dökülüyor hoca ezanı, onlar da
ölümlüler, karılarıyla ahbap çavuş metrobüste tıklım tıkış
işte böyledir Apollonlar ilham ededursun, ölümlüler yaşar
ama gadrine uğramamak için Zeus’un
o cambaz dillerini kıstırırlar kuyruk gibi.
Gayrı tel kopartır yaz günleri
omuzdan kesilmiş kolumuz bizim
ey sen, ey ölümlü
tek çıkarın kaldı, kaçamadın Trablus’a
gece üç olsun, balkona çık.
çay çöpüne bas son izmariti
sığın sınıfsız ve imtiyazsız olana.