beni de inandırsın merceklere şuramdaki köstebek
söylediğim ilk yalanda kullandığım harfleri sen al
kırkıl bir afet başlasın dengemizde o zaman anlaşırız
nasılsa köstebeğimin asasını bakire kızlar yontmuştur
nasılsa köstebeğimin ağzında platin ve cıva bulunur
korunaklı bir gövdem olur bununla övünürüm nasılsa
söylediğim ilk yalanda kullandığım harfleri sen al
saçlarımı döktüğüm şehrin ortasında bir tığ doğurur
ipliklerden evler yapılır içlerinde yalancı yakazalar
koşsam olmaz ama uzansam yetişirim o bercesteye
daracık bir tambur oynaşır beynimde işte o zaman
bıraktığım taşı bulanlara şimdiden söylüyorum bak
yağmurlara ve üç çekmeli tabancalara imrendiğimiz
apoletlere ve pantolonlara küfrettiğimiz o sunakta
şuramızda taşıdığımız köstebek bizi ele verecek
rahminde biten gülleri kime toplatmıştı meryem
bıraktığım taştan kim meryemi yontmuşsa sen al
beynimde oynaşan tamburun genişlediği o sunakta
beni de inandır merceklere şuramdaki köstebekle
nepenthe: kimde bir gümüş tasma kalmışsa iyi bilir
örülmüş bir saçın hatırası başka şeye benzemez
karşı karşıya oturan iki fincan başka şeye benzemez
nergisler için edilen yemin başka şeye benzemez
sümbüller için edilen yemin başka şeye benzemez
kahverengi bir tokayla saçlarıma tutturduğum deniz
kan gövdeyi tutunca başlayan mayıslar başka şeye!
saymaya iskeletimden başlayabilirsin- ısmarlanan
bir ayetin karşısında nasıl oturuyorsa peygamber
işte öyle bakıyorum giydiğin kazaklara- duydun mu!
eve dönerken geçtiğin plazaya sakın aldanma
onlar benim alnımdan fırlayan erketenin dişleridir
-boyunlarındaki gümüş tasma dün ağzımdan kaçmıştı
giysimi tuttuğum ateşi sana bırakıyorum- duydun mu!