Subscribe Now

* You will receive the latest news and updates on your favorite celebrities!

Trending News

Ruhsatsız

TRAJEDİNİN ZARAFETİ: ESENGÜL | Serdar Aydın
Deneme

TRAJEDİNİN ZARAFETİ: ESENGÜL | Serdar Aydın 

Bir kadın doğduğunda gökyüzü hüzünlenir mi bilinmez ama bir kadın sahneye çıktığında yıldızların o kadını kıskandığı aşikardır. Bu kıskançlık, hayatı boyunca o kadının peşini bırakmaz. Mikrofonu eline her aldığında sesi, yıldızların kıskançlığı ile buğulanır. Bazı kadın seslerini, Tanrı tarafından cennetten koparılıp dünyaya akıttığı armağanı gibi düşünmeli. Bu hem armağan hem de o kadın için sürgündür. Sürgün, Tanrı’nın ayeti gibidir burada. Sürgün edilen kadın da yalnızca o ayete iman ederek bu sürgünlüğünün eksik ayetlerini arar edasıyla dünyaya saldırır fakat aradığını bulamaz. Ne hayatının eksik ayetlerini ne de sesinin nerelerde yankılandığını. Esengül, kendi sürgününü çok trajik bir eylem olarak sonlandırır. Esengül’ün hayatı başlı başına trajiktir fakat bu trajedi içinde acıyı barındırmaz. Acı, trajedi ile bir zarafete dönüşür adeta Esengül’ün sesinde. Tam da bu nedenle Esengül’ü tek bir çerçeve ekseninde yazmak imkansızdır. Hayatı yazıldığında şöhreti ve sanatı, sesi ve yorumu yazıldığında da hayatı eksik kalacaktır. Her ikisi de bir diğerinin gölgesi gibidir adeta. Onun ‘samimiyeti’ de işte buradan doğar. Murathan Mungan, bir yazısında Esengül ve samimiyeti üzerine şunları yazar: ’’…Şimdi çok kişinin anımsamadığı 70’lerde ardı ardına plaklar yapan Esengül diye bir şarkıcı vardı. Arabesk müziğin klasiği sayılabilecek, çoğu Abdullah Nail Bayşu ve Orhan Akdeniz imzalı ‘hit’ şarkıların sahibidir. Meyhanelerin vazgeçilmez sesi olmuş, o yıllarda özellikle Anadolu’da bir fırtına gibi esmiştir. O dönem için hayli moda olan şarkıları hafif hıçkırarak söylemek, yapmacık vurgularla sesi dalgalandırmak gibi bir üsluba sahiptir. Sesine savunmasızlık, yararlanabilirlik kazandıran bu üslup içli ve dokunaklıdır. Yapmacıktır ama asla samimiyetsiz değildir’’ (1) Bu yorum Esengül’ü anlatmakta eksik kalsa da şimdiye değin yapılan en özel yorumlardan biridir. Buradaki ‘samimiyet’ vurgusu önemlidir. Esengül, bütün şarkılarında bu samimiyeti dinleyicisine en derininden hissettirmiştir. Yine de o ‘hafif hıçkırarak söyleme’ modasının Esengül’ün sesine farklı bir nüans ve ahenk kattığını da eklemeli. Her ne kadar yapmacık olsa da bu yapmacıklık kendi içinde bir hakikâti gizler gibidir. Sesin ahenk ile olan hakikatini, trajik bir zarafete döndüren de tam olarak bu hıçkırıktır aslında.  Ahmet Hakan ise Esengül’ü Anımsamak yazısına şöyle başlar: ‘’Esengül; hiç kuşkusuz 70’lerin çamurlu, soğuk, kasvetli, bezgin günlerinin karşılığıdır’’. (2) Yalnızca karşılığı da değildir üstelik tam olarak anlamıdır.

            Bu anlamın labirentine ise 24 Eylül 1954 tarihindeki doğum ile girilebilir. Asıl adı Esen Ağan. İstanbul’da doğan Esen Ağan ilk müzik eğitimini annesi Piraye Ağan’dan almıştır. Piraye Hanım, konservatuvar mezunuydu fakat kendi başına yetiştirmemişti Esengül’ü. İrfan Özbakır ve Abdullah Nail Bayşu ile çalışmaya başlayan Esen’e, Gül ekini de Bayşu takmıştı o yıllarda. 16 yaşında ilk sahne çalışmalarına başlayan Esengül, Lunapark Gazinosunda Emel Sayın’ın altında kadro aldı. Keza ilk plağı da 17 yaşında, Anlamıyorsun Gönül Derdimden / Sana Aşkımı Anlatabilsem (3) adıyla piyasaya sunulmuştur. Anlamıyorsun Gönül Derdimden, daha çok Zalim adıyla bilinen söz ve müziği Abdullah Nail Bayşu’ya ait olan bu çalışma ile bir anda popüler isimler arasına girmiş ve bu plaktan sonra her geçen yıl şöhretini katlayarak yeni plaklar doldurmuştur.

            Fakat hayatı da bu plaktan sonra bir o kadar karmaşıklaşmış ve adeta içi içine sığmayan genç bir kadın olmuştur Esengül. Sanki çocukluğunda eksik kalan her şeyi yaşamak istermişçesine ve hiçbir şeyi eksik bırakmadan devam etmek isteğiyle Orhan Akçınar ile olan evliliğini ‘şiddetli geçimsizlik’ neticesinde sonlandırmıştır. Daha çocuk denilebilecek bir yaşta evli olarak başladığı sanat hayatına çok hızlı bir boşanma ile devam ederken kısa bir zaman sonra Adnan Şenses’e olan aşkını saklamayacak ve aralarında imam nikahı bile kıyacaklardı. Fakat bu ilişki de çok uzun sürmeyecek ve Şenses’den kısa bir süre içinde ayrılıp dönemin Beşiktaşlı futbolcusu Tayfun Kalkavan ile yeni bir ilişkiye başlayacaktı. Bu kısa kaçamaktan sonra ise Esengül’ün hayatı, başlı başına dönemin kabadayıları ve gazino sahipleri ile yan yana anılmaya başlanacaktı. Hatta kendi özgürlüğünü ve ilişkilere bakışını söyle anlatacaktı. ‘’Evli erkeklerle aşk yaşamak hoşuma gidiyor. Çünkü eşlerinin çektiği acı bana zevk veriyor.’’ (4) sözleri aslında sadist bir ruhun itirafları gibidir. Sadece bu sözler bile hem trajediyi hem de zarafeti içinde barındırır. Yalnızca barındırmakla da kalmaz özel hayatı ile şöhretinin ne denli iç içe geçtiğinin ispatı niteliğindedir. ‘’Ümit veren sen, cefa çeken ben / Vefasızsın sen insafsızsın sen, taş kalplisin sen zalim /  Anlamıyorsun gönül derdinden / Çıkarıyorsun çabuk kalbinden / Böyle giderse seni sevemem zalim’’ sözleri ile kendi hayatının şarkısını söyler sanki Esengül.

            Fakat Esengül’ün özel hayatı bu söylem ile daha da karmaşıklaşır. Peşinden sürüklediği birçok kabadayının, polisler ve dönemin ünlü simalarının da vazgeçilmez seslerinden biri olan Esengül, sahne aldığı  Semiramis Gazinosu’nda silahların konuştuğu bir geceye tanık olur. O gece ‘’…İsmail Hacisüleymanoğlu (Oflu İsmail), 31 Mart 1979 gecesi, Esengül’ün sahneye çıktığı Semiramis Gazinosu’nun sahibi Akbulut Karaoğlu ve garson Hasan Yolal’ı herkesin gözü önünde kurşun yağmuruna tuttu. Rivayete göre kafayı bulan Oflu, Esengül şarkı söylerken gaza gelip havaya ateş etti. Gazinonun sahibi de kendisini uyararak “Mekanımda böyle şeyler istemem” dedi. (…) Bir başka rivayete göre ise kendisine Demokrat Parti’nin şaşalı döneminde ‘yol verilen’ ve eski bir ‘Vatan Cepheli’ olan Akbulut Karaoğlu  ile Oflu arasında ‘uyuşturucu’ temelli bir mevzu vardı. Yani rahmetli Oflu, gazinoya hesap görmeye gitmişti.‘’ (5) sözleri ile anlatılan bu cinayet olayının aslı nedir hâlâ bilinmez. Çünkü yıllar sonra Esengül’ün kardeşi Sezen Beşikçi de aynı olayı söyle anlatacaktı: ’’Oflu İsmail, sahnenin en önündeki büyükçe bir masada oturuyordu. Masası çok kalabalıktı. Tabakların içinde kokain vardı, sürekli çekiyorlardı. Ablam sahne aldığında Oflu İsmail ‘Aldırma Gönül’ adlı şarkıyı söylemesini istedi. Ablam da söyledi. Sonra bir daha söylemesini istedi. Ablam şarkıyı tekrar okudu. Sonra bir anda silahlar patladı. Ne olduğunu anlayamadım, bağrış çağrış herkes kaçıştı. Gazinonun patronu Akbulut Karaoğlu vuruldu. Garson Hasan Yolaldı da beni korumak isterken vuruldu bana aşıktı, apar topar kulise götürmek isterken bir mermi ona isabet etti. Ablam “Sen bu olaya hiç karışmıyorsun!” dedi ve biz hemen toz olduk. Zaten gazinoyu da hemen boşalttılar. Ablam depresyona girdi, cinayeti gördüğünü söylese Oflular peşini bırakmayacak söylemese ölenin Malatyalı yakınları. Ablam deli gibiydi. hiçbir şey anlatmadı beni olaydan uzak tutmak için. sonradan duyduğuma göre Oflu İsmail ile gazinonun patronu Akbulut Karaoğlu arasında uyuşturucu işinden kaynaklanan bir husumet varmış. Ancak ne derece doğru bilmiyorum.’’ (6) Bu sözler aslında bir ölümün hemen öncesinde yaşananları anlatıyor.

            Esengül’ün ölümünün de bu öldürülme olayı ile ilgili olduğu iddiaları var ama maalesef herhangi bir ispat söz konusu değil. Ersin Kalkan aynı yazısında olayı şöyle anlatıyor: ’’…Semiramis’teki çifte cinayetin üzerinden 19 gün geçmişti. Esengül, zengin iş adamı Faruk Özfıratlı ile geç saatlere kadar eğlendi. Özfıratlı da evli ve iki çocuk babasıydı. Sonra Beyoğlu’na doğru yola çıktılar. Ataköy’den geçerken caddenin ortasındaki kalasları son anda fark eden Faruk Özfıratlı fren yaptı ama arabanın frenleri tutmuyordu. Bir köprünün bariyerlerine bindirerek durduklarında bariyer korkuluklarından biri Esengül’e, diğeri birkaç gecelik arkadaşı Özfıratlı’ya saplanmıştı. 18 Nisan 1979 gecesi meydana gelen bu kaza sırasında Esengül’le Özfıratlı olay yerinde hayatını kaybetti. Perde kapandı… Aslında perdenin tamamen kapandığı söylenemez. Çünkü kazanın ertesi günü İstanbul dedikodularla çalkalanıyordu. Söylentilere göre Özfıratlı’nın arabasının fren telleri o gece birileri tarafından ustalıkla gevşetilmişti. Yıldırım Çavlı’ya göre ‘Mafya bir hesabı kapattı.’ diyenler vardı. Polis tutanaklarına ’aşırı alkol ve hız’ olarak geçen dosya trafikten araştırmaya, oradan da cinayet masasına gitti ama bir sonuç alınamadı.’’. Murtaza Berkemal ise bu olaya şöyle değiniyor: ’’…Yanında sevgilisi Faruk, kardeşi Sezen vardı otomobili de Turhan adında bir kişi kullanıyordu. Pata küte açıklama yapan savcı ‘Otomobildekiler alkollüymüş, araçta da yarım şişe viski bulduk’ dedi. Doğru, o gün otomobilde hepsi alkollüydü. Esengül’ün kardeşi de Emirgan’da viski içtiklerini kabul etmişti. Ama kazaya onları sıkıştıran bir otomobil neden olmuştu.’’ sözleri aslında gerçeğin tam olarak bilinmediğini ortada sadece bazı iddiaların ve yorumların döndüğünü anlamak için yeterlidir. Gerçek olan şu ki Esengül’ün ölümü şaibelidir. Aslında her ölüm şaibelidir. Çünkü insan yanıtlarla değil sorularla ölür. Esengül’ün ölüm sorusu neydi bilinmez ama öldüğünde 24 yaşında olan ve ardında onlarca şarkı bırakan Esengül kendi hayatını da bir şarkı gibi yaşamıştı. Kısa ve özdü. Yorumu kusurlu olsa da bıraktığı iz kusursuzdu.

*****

            Esengül’ün söylediği şarkılar için Murathan Mungan’ın tabiriyle ‘klasik’ demek eksik bir yorumdur. 70’li yılların ‘klasiğe yakın’ yorumları demek biraz daha doğrudur. Birkaç Esengül şarkısı hariç bu ‘klasik’ tanımlamasının içini doldurmak çok kolay olmaz. Arabeskin henüz doğma aşamasında olduğu 70’li yıllarda ortaya çıkan ürünler için ‘klasik’ tanımlaması yapmak her şeyden önce olmayan bir şey üzerine yorum getirmek olur. Çünkü o yıllar üretilen bu çalışmalara ancak şimdiden bakıldığında arabesk denilebiliyor. Keza 80’li yılların arabesk üretiminin asıl zirvesi olduğu ve klasik şarkıların bu yıllarda ortaya çıktığı düşünülürse 70’li yıllardaki Esengül’ün şarkılarını klasik olarak değil de doğum sancıları olarak görmek daha doğrudur. Yine de bazı Esengül şarkılarının hem Esengül’ün sanat hayatında hem de arabeskin tarihsel sürecinde klasik hâline evrildiğini de belirtmeli. Bunların başında Taht Kurmuşsun Kalbime (7) şarkısı gelir. ‘’Bırakamam seni ben / Yanımdan gidemezsin / Seviyorsan benimle / Oturup içeceksin / … / Her an canımda / Ruhumda duyuyorum / Aşkımla sarhoşum ben / Çılgınca seviyorum / Artık anmak istemem / Ayrılığın adını / Seninle alabildim / Mutluluğun tadını / Uzaklarda aramam / Çünkü sen içimdesin / Taht kurmuşsun kalbime / En güzel yerindesin / Ayrılığın yükünü / Kaldırıp taşıyamam / Dünyaları verseler / Ben sensiz yaşayamam’’ sözleri aslında şarkıyı arabesk denilen konumdan uzaklaştırır. Şarkıda herhangi bir acı veyahut o üstünkörü eleştirilerde olduğu gibi ‘varoşluk’ denilen hiçbir şey yoktur. “Seviyorsan benimle / Oturup içeceksin” söylemi tam da mutluluğun tablosu gibidir. Yani ‘sevmiyorsan yalnız içeceğim’ gibi karşı etkinin içine girmeden “Taht kurmuşsun kalbime / En güzel yerindesin” gibi oldukça yalın bir saptamanın olduğu ‘’Dünyaları verseler / Ben sensiz yaşayamam” bitişi ile de aşkın yüceltildiği bir şarkıdır. Fakat bu yücelik, Aşığım Bir Kuluna (8) şarkısında daha depresif bir ruhun yankısına dönüşür. ‘’Aşığım bir kuluna öleceğim yoluna / Dermanım sensin Tanrı’m / Merhamet eyle bana / Senden son dileğim yaz onu alnıma / O benim kaderim olsun’’ sözleri bir yakarıştır. Duadır da aynı zamanda. ‘’Bir kulun beni bu hale koydu Tanrı’m / Bir aşkın esiri oldum / Hayatta senden tek dileğim mutlu olmak / Onu alnıma yaz Tanrı’m’’ sözleri de aynı duanın devamıdır. Kabul olmayan bir duadır. Kahretmişim Hayatıma (9) şarkısı da kabul olmayan bir duadan sonra edilen beddua gibidir. ‘’Kahretmişim hayatıma / Her akşam içiyorum / Sevilmeden sevmenin / Cezasını çekiyorum’’ sözleri insanın kendine ettiği bedduanın karşılığı gibi yankılanır kulaklarda adeta. Yine de bu beddua bir yerde insanı düşündürten şey olur ve Beterin Beteri Var (10) şarkısında Esengül adeta ‘ceza çeken insana’ özgürlük tanır. ‘’Senin derdin dert midir / Benim derdim yanında / Hiç kimsede gördün mü / Böyle dert hayatında / Otur şöyle yanıma / Dinle bak dertlerimi / Anlatınca ağlama / Deşme benin derdimi / Beterin beteri var / Hâline şükret dostum / Yıllardır mutluluğun / Her gün peşinden koştum / Daha birçok derdimi / Ben sana anlatmadım / Genç yaşta saçlarımı / Boşuna ağartmadım / Tanrı’m bile unutmuş / Dertlerime dur demez / Bir insanın üstüne / Bu kadar dert yüklenmez / Kaderim beni böyle / Meyhanelere attı / Günahım neydi bilmem / Beni dertli yarattı’’  sözleri aslında bir roman gibidir. Şiirsel bir dil ile örülmüş derdin romanı gibidir. Bu roman bir yandan insana özgürlük tanır ama özgürlüğün sınırını da derdin ve meyhanenin dışında çizmez. Şayet bu özgürlük meyhanenin ve derdin dışına çıksaydı insan o çıktığı yerin de derdini üstlenmek zorunda kalacaktı. Hâlbuki kaldığı yerde ancak ve ancak Manalı Gözlerin (11) derdiyle boğuşur ve düşüyle yaşar. ‘’Manalı gözlerine baktıkça eriyorum / Gece gündüz rüyamda hep seni görüyorum / … / Yanak istedim senden, dudak verdin sevgilim / Bana aşkı öğrettin, hayat verdin sevgilim / Yalancı deme bana / Sözümde duruyorum / İnkar edemem / Seni çok seviyorum’’ gibi kısa ama vurucu sözler ile gökyüzünde, bu düşün yıldızlarını her daim yaşamak için kendine sığınak yapar.

*****

            Esengül, öldüğünde 24 yaşındaydı. Ardında 23 adet 45’lik, 4 adet kaset ve Yansın Bu Dünya (12) adında bir de film bırakmıştır. Sansasyonel hayatı da ardından bıraktığı eserlerin fısıltıları gibidir. Hatta ve hatta fısıltıların gölgesinde bir hayatı vardır. Şarkıları ise gökkuşağının farklı renkleri kadar şatafatlıdır. Sadece Esengül’ün söylediği şarkılar dinlendiğinde bile şu çok net söylenebilir: Arabeskin hastaları, fanatikleri, fanları olmaz. Müptelaları olur. Esengül, kendisine ve şarkılarına hastalık derecesinde bağlanmayan bir insan için hiçbir anlam ifade etmez. Onun fanı veya fanatiği olmak geçici ve aldatıcıdır. Fakat müptelası olmak onu her daim kalbinde ve ruhunda taşımak anlamına gelir. Sadece Esengül için değil üstelik. Arabeskteki birçok sanatçı için de geçerlidir bu durum. Fakat Esengül, bunun ilk örneklerinden biridir.

            Yine de belirtilmeden geçilemeyecek olan bir husus söz konusudur. Esengül’ün popülerliği kendi hayatı ile ne kadar paralel ise sanatı da kendi hayatının dışında çalıştığı isimler ile o kadar doğru orantılıdır. Bu çalıştığı isimlerin her biri sanat hayatının sonraki yıllarında birer efsaneye dönüşecek olan isimlerdir. Abdullah Nail Bayşu zaten o yıllarda bile kendi başına bir ekol oluşturmuştu ve Orhan Gencebay, Arif Sağ, Özer Şenay gibi isimlerle ortak çalışmalarda bulunmuş, dönemin birçok Yeşilçam filmine müzikleriyle katkı sunmuş ve besteleri ile sanatçıların her daim yanında olmuş bir isimdir. Esengül’ün en büyük şansı da Bayşu ile müzik hayatına başlamasıdır. Başta Anlamıyorsun Zalim gibi kült haline gelmiş bir eser ile açılan bu ortaklık toplamda 8 adet şarkı ile sürmüştür. Sana Aşkımı Anlatabilsem, Bu Bizim Son Buluşmamız, Yüzüme Bakmaya, Ayrılık Günü, Seni Sevmekle Suçluyum, Manalı Gözlerine, Bu Bizim Son Buluşmamız eserlerinin her birinin altında Abdullah Nail Bayşu imzası vardır. Bayşu’nun hem sözlerini yazdığı hem de bestesini yaptığı bu şarkılar Esengül’ün belki de en özel yorumlarını da içinde barındırır.

            Murathan Mungan’ın da değindiği Bayşu isminin yanında yer alan diğer isim ise Orhan Akdeniz’dir. Akdeniz de arabeskin ilerleyen yıllarında özellikle Müslüm Gürses ile yaptığı çalışmalarda adından oldukça söz ettirecek ve kendi bir ekol haline gelecek isimlerdendi. Esengül ile 6 adet şarkıda bir araya gelirler. Taht Kurmuşsun Kalbime şarkısı hariç Seni Sevdiğim İçin, Gün Değil Ay Değil, Olan Kalbime Oldu, Kahretmişim Hayatıma, Uzadı Geceler şarkılarının her birinin altında Orhan Akdeniz imzası vardır. (13)

            Mungan’ın yazısında değinmediği ama hem Esengül için hem de arabesk müzik özelinde çok önemli bir yere sahip olan Selami Şahin ismine değinmeden geçmemeli. Esengül ile Selami Şahin toplamda 6 şarkıda birlikte çalışırlar. Bu şarkılar: Gel Arkadaş Olalım (14), Beni Candan Sevecek (15), Oldu mu Bu (16), Yollar Kapanmadan (17), Sabah Olmasın (18), Bir Yoksula Rastladım (19) eserleridir. Bu parçaların müziklerinde imzası bulunan Selami Şahin’in de Esengül’ün şöhretinde ciddi payı vardır.

            Bu şöhretin arkasında bir isim daha vardır ki Esengül’ün en popüler olan Deli Gibi Sevdim – Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş (20) şarkısının yaratıcılarından olmasına rağmen hiçbir yerde adı geçmez. Cengiz Tekin ve Rıfat Şanlıel’in ortak çalışması olan bu şarkı sadece Esengül’ün değil sonraki yıllarda birçok ismin de şöhretinde ciddi payı vardır. Üstelik Cengiz Tekin sadece bu şarkıyı değil sözü ve müziği kendisine ait olan Azap Çemberi ve Sen de Aşktan Yanmışsın şarkılarını da Esengül’e okutturur. (21)

            Son sözü Esengül’e bırakmak gerekirse ‘’Her mevsim içimden gelir geçersin / Sen vefasız yolcu, kalbim viran edersin / Merhaba demeden, elveda dersin / Sen vefasız yolcu kalbim viran edersin’’ (22) sözleriyle….

            Esengül de merhaba demeden elveda demiştir adeta…

1-Esengül, Uçup Giden Gençliğime, Uzelli, CD 2005, arka kapak yazısından.

Murathan Mungan, Bir Kutu Daha kitabından.

2-Ahmet Hakan, ‘Esengül’ü Anımsamak’ Hürriyet, 12-12-2005, Erişim 2019.

3-Her iki şarkının da söz ve müziği Abdullah Nail Bayşu’ya aittir.

4-Ersin Kalkan, ‘Bergen acıların kadınıysa Esengül neşelerin kadınıydı’ Hürriyet, 12-11-2005 Erişim 2019.

5-Murtaza Berkemal, ‘Esengül’ü Kim Öldürdü’ Habertürk, 18-04-2016, Erişim 2019.

6-Mehmet Çelik, ‘Çapkın Bir Kadının Hayatı’ Posta, 29-03-2015, Erişim 2019.

7-Sözler: Şemsettin Polat – Müzik: Orhan Akdeniz

(Yazıda geçen söz ve müzik bilgileri Uzelli Firmasının 2005 yılında çıkardığı dört adet Esengül CD’sinden alınmıştır. Bu CD’ler:

*Bir Yoksula Rastladım

*Beterin Beteri Var / Taht Kurmuşsun Kalbime

*Gel Otur Arkadaşım

*Uçup Giden Gençliğime)

8-Söz – Müzik: Naci Eray

9-Söz – Müzik: Orhan Akdeniz

10-Söz: Fethiye Deringöl – Müzik: Cahit Deringöl

11-Söz – Müzik: Abdullah Nail Bayşu

12-Yönetmen ve Senarist: Orhan Pekmezoğlu, Oyn; Esengül, Adnan Şenses, Aysel Gürel, Yaşar Yağmur, Saadet Sun.

Agah Özgüç, Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü, Horizon Yayınları ,2012, Syf: 499.

13-Bu 5 şarkının da söz ve müziği Orhan Akdeniz’e aittir.

14-Sözler: Fahrettin Uyanık

15-Sözler: Ülkü Aker

16-Sözler: Halit Çelikoğlu

17-Sözler: Mustafa Nafiz Sevilen

18-Sözler: Serdar Kılıç

19-Sözler: Yusuf Kaya

20-Sözler: Cengiz Tekin – Müzik: Rıfat Şanlıel

21-Bahsi geçen isimler ile Esengül ortaklığında üretilen şarkıların sayısında eksiklik olabilir. Bu sayılar Uzelli’nin 2005’te piyasaya sunduğu 5 CD’nin içinden alınmıştır.

22-Sözler: Hüseyin Çolak Yurdub – Müzik: Semhat Özdenses

Related posts

Bir yanıt yazın

Required fields are marked *