Subscribe Now

* You will receive the latest news and updates on your favorite celebrities!

Trending News

Ruhsatsız

UNSILENCED’A BİR AÇILIŞ | Hasan Bozdaş
Deneme

UNSILENCED’A BİR AÇILIŞ | Hasan Bozdaş 

 

 

Hasan Bozdaş

 

Zor zamanlardan geçiyoruz, insan kalmak açısından zor zamanlar.

Unsilenced yani susmayanlar, şiirleriyle işgal altındaki Filistin topraklarına ulaşmaya çalışanlar aslında. Şiir acıya tanıklık edebilir mi? Paul Celan’ı, Agamben’in yaptığı gibi manipüle edersek, ölüm şimdi İsrailli bir ustadır diyebiliriz ve Gazzeli çocuklar buna tanıklık edebilir.

Biliyor musunuz, derslerde 21. yüzyılın insan hakları yüzyılı olacağını anlatıyoruz hala. Çünkü ütopyamız bu. Oysa bu yüzyılın da insan hak ihlallerinin, soykırımların, savaşların yüzyılı olacağını; yani sömürgelerin ve cihan harplerinin yüzyılını taklit edeceğini öngörememiştik.

Bir arada olmanın farkındalığının, haklar ekseninde bütünleşmenin, ortak yaşama iradesinin toplumlarda gittikçe güçleneceğini hayal etmek istedik. Savaşlar görmüş toplumların savaşlarla boğuşan toplumlara merhamet dalı uzatacağını da…

Fakat artık öteki olanın kabul görmediği bir zihinsel dönüşüm geçiriyor insanlar. İnsanın nomosu olması gereken, insan olmaktan kaynaklanan o öz, o itki yani vicdan, gittikçe mutlak kötülük duygusuna kaybediyor. Bu, insanların sınavı.

Bir de toplumların sınavı var.

Birkaç yüzyıldır devletler, ulusalüstü normlar bağlamında ahde vefa iddiasında bulunarak ortak bazı ilkelerin etrafında birleştiler. Bu amaçla mekanizmalar kurdular, yıktılar sonra tekrar kurdular ve bunlar nerede artık bilmiyoruz. Ya da biliyoruz, kötülüğün yüklenicisi durumundalar.

Saldırı savaşlarını yasakladılar, soykırımı yasakladılar, kitle imha silahları yasakladılar; sivil ölümlerini, çocuk ölümlerini, tecavüzü ve işkenceyi yasakladılar; hele ki tıbbi araçlara ve hastanelere dokunmak… Bunları koruyacak binlerce madde, onlarca sözleşme imzaladılar. Gerçi ay ve diğer gök cisimlerinin, insanlığın ortak mirası olduğuna dair dahi sözleşme var.

Çok fazla sözleşme var.

Uymak zorunda hissettiğinizde, dünyaya huzur sunabilecek çok fazla konuda mutabıkız. Fakat antlaşmalar şerefle imzalanmıyor. Zaten kanun sayısı arttıkça adalet de daha iyi sağlanmıyor. Adalete ya da barışa bir topos değil, nomos gerekiyor. Bireysel adalet için de böyle, kolektif adalet için de.

Zor zamanlardan geçiyoruz; çünkü birlikte inşa ettiğimizi sandığımız pek çok değerin, aslında kimse için bir anlam taşımadığını fark ediyoruz. Fikir üretenlerin değerler sınavını veremediğini, iki yüzlülüğün fikriyatta bile doğasını koruduğunu tecrübe ediyoruz. Soykırıma sevinen filozoflar tanıyoruz. Bu çağda artık yalnızca saf kötülükle; ahlaki üstünlüğü eline almaya çalışan, bilgili, mutlak ve örgütlü bir kötülükle karşı karşıyayız.

İnsanlık hâli, bir kırıma uğruyor. Bu gerçekten bir siyasal kriz değil, bu kadar basit değil. Bu sorun, ulus-devlet sınırlarını, kimlik siyasetlerini ve ideolojik kamplaşmaları çoktan aşmışbir sorun, insanlık fikri varoluş mücadelesi veriyor.

Dünyanın, artık soyut ilkelerin ya da hukuki metinlerin ardına saklanamayacak kadar büyük bir yangını var. Bu yangının adı bugün İsraildir, Amerikadır; başkaları da vardır ama aslında adı güçlü olanın her şeyi yapabileceğine duyduğu inançtır. Bu yangın tek bir aklın, tek bir çıkarın, tek bir programın tüm insanlığı kendisine feda edebileceğine inandığı türden bir kör adanmışlığı ifade ediyor. Kendisinden başka herkesi yok edebilecek legal ve ideolojik tüm kodlara sahip. Örneğin istisna hali doktrini, bunun legal kodu.

Ve bizi getirdiği yer adaletin, hukukun, anlamın, hatta umudun bile yer yer buharlaştığı bir küresel bir boşluk. Sadece kurumların değil, değerlerin de çöktüğü bir eşikteyiz.

Devletler, tabiatları gereği kendi egemenliklerini, unsur ve aygıtlarını koruma refleksiyle hareket eder. Bu refleks, onları çoğu zaman evrensel ilkeler karşısında ya sessiz ya da seçici kılar. Fakat tarihin kırılma anları, hukuki metinlerin ve siyasi statükonun ötesine geçebilen sivil cesaretin sahneye çıktığı anlardır. Devletlerin kaybedeceği çok şeyler olabilir, insanların ise mesele insanlıksa- kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. Bir gemiye, bir sınır yürüyüşüne, bir vicdan nöbetine canını koyar, çünkü insanlığını kaybetmekten korkar. Bu yüzden “kimden yanasın?” sorusu hüküm doğurmaz kanaatimce. Mesele şudur, “insanlıktan yana mısın, değil misin?”

İnançlar, kimlikler, yaşam biçimleri ve coğrafi ayrımlar, hep birlikte ortasında kaldığımız bu yangının içinde anlamını yitirdi. Ortak acı, ortak sorumluluk doğurmalı. Ve bu sorumluluk, yalnızca sivil insanın, sivil vicdanın omuzlayabileceği bir yük haline geldi.

Peki burada şair kimdir ve nerededir?

Şair zaten düzenden hoşlanmayandır. İstisnai düşünür, asimetriktir, standartların dışındadır; eğer standartlara uygun olsaydı düzenin kendisine dönüşürdü. Kanonik değildir, egemen ölçütleri reddeder, bu yüzden politiktir. Politik olmak şair için bir tercih değildir, kanaatimce varlığının bir zorunluluğudur.  

Zor zamanlardan geçiyoruz.

Bizi felsefe yapmaya iten hayretin en belirgin özelliği açıktır ki, dünyadaki kötülük ve fenalık manzarasından çıkar. Eğer yaşamımız sonsuz ve acısız olsaydı, bu dünyanın niye var olduğunu sormak pek kimsenin aklına bile gelmezdi.demişti Schopenhauer. Zannederim şiir için de böyle bir alt güdü üretebiliriz.

Çünkü şu an için başka türlüsü mümkün değil varlığın o sert kabuğunun altında. Şiir yazanlar, yani varlıkla, dille, hakikatle temas etmek isteyenler; temas ettiği her şeyi tekrardan yaratmak isteyenler, dönüştürenler ve sivil olanlar. Hiç olmayan renkleri görebilen, olmayan boyutları hisseden, işiten, mümkün olmayanı mümkün kılmak isteyenler ve olduğunda buna inananlar; sınırları örtenler değil, onları ifşa edenler; perdeyi aralamayı bilenler ve en çok gri olanlar. Bir şekilde örtülenin vicdanı olanlar ve başka türlü de anlatabilenler.  

Olanları daha iyi görmek için yükselenler yani tepeden bakanlar, zamanı kendi hızına mecbur bırakanlar, ilk temas edenler, ilk yığılanlar ve ilk kurtulanlar; daha önemlisi konuşmak zorunda olanlar, varlığı konuşmasına bağlı olanlar. İlk diriler ve son kalanlar.

Normal olmak ve normlara mecbur olmak arasında bir yerde şairi bulmak mümkün değildir, şair bunun üzerindedir. Çünkü çağ göstermektedir ki normlar, normal olmaktan da azadedir. İktidarlar gelip geçer, savaşlar, soykırımlar, konuşmamızı isteyenler ve susmamızı isteyenler, görmemizi isteyenler ve gözlerimizi dikenler. Ama sonunda o derin duyarlılık bir sözcüye ihtiyaç duyar. Şiir yazıyoruz. Ya da poetik olana temas ediyoruz. Olağan tecrübenin dışında bir şeyi gerçekleştiriyoruz, insan olmanın onurlu yanını bulmaya çalışıyoruz. Şair, onurdan yana olandır. Bu yüzden tanıktır. Bir anlatıcı olarak değil, bir savunucu olarak, bir üstlenici olarak.

Dudakları dikilen bir şair özgürdür, çünkü dudakları dikenlerden biri değildir. Şiir düzene uymamayı öğretmiştir, uyumsuz olmayı, geçimsiz olmayı, samimi olmamayı daÇünkü kiminle samimileştiğine dikkat etmezse şair, bir eşkıyaya da kasidehan olabilir.  

Bugün için kimdir iktidar? Başkalarının ne zaman öleceğine karar verenler, başkalarının kaç çuval unla yaşayacağına, hangi satürasyonda soluklanacağına, hangi duygu durumda kalacağına karar verenler; bomba yapmayı bilenler, haristeyenler, insanlıktan nefret edenler, kendilerini dahi sevmeyenler... Füzelerden yıldızlı gece yapanlar ve övgü bekleyenler. Algoritmaları yapanlar, parayı satanlar, yani güçlü olanlar. Zayıf olanlar arasında da iktidarlar var. Şair, şair kalmak istediğinde iktidar olmayı beceremez zaten.  

Tarih hep böyle şeylerden oluştu. Her şey değişti, insanlık durumu hariç. İşte şiir, insanın her koşulda kendi olmasını sağlayan bir yol oldu, direnç oldu, tahammül oldu. Ya da bunların hiçbiri olmadı, sadece güzel bir şey oldu.      

Böyle bitirmeyeceğim elbette.

İsraili yerden yere vurmadan bitirmeyeceğim. Siyonizmin mutlak kötülük olduğunu hatırlatmadan bitirmeyeceğim. Bir soykırımla aynı çağı paylaşırken başka bir gündemimizin olamayacağını, boykotu, dikkati, tetikte olmayı, sorumluluğu hatırlatmadan bitirmeyeceğim.  

Bu mesele sadece bizimle ilgili. Doğru yerde miyiz, değil miyiz? Her şey bizim dışımızda yaşanıyor ama her şey bizim içimizde sonuçlanıyor. Sınanan sadece biziz. Tüm bunlar yaşanırken biz insan olarak kalabildik mi, kalabilecek miyiz?

İnsan kalmaya çabalamayı hatırlatmadan bitirmeyeceğim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

 

 

Programımıza Dair Detaylar

 

BİR ŞİİR, BİR TANIKLIK: RAMİ KÜTÜPHANESİ’NDE

“UNSILENCED: POEMS FOR PALESTINE”

https://ruhsatsiz.com/bir-siir-bir-taniklik-rami-kutuphanesinde-unsilenced-poems-for-palestine/

 

BİR ŞİİR, BİR HAFIZA: MALTA ARTS CLUSTER’DA

“UNSILENCED: POEMS FOR PALESTINE”

https://ruhsatsiz.com/bir-siir-bir-hafiza-malta-arts-clusterda-unsilenced-poems-for-palestine-kadir-tepe/

 

UNSILENCED: POEMS FOR PALESTINE

https://ruhsatsiz.com/unsilenced-poems-for-palestine-kadir-tepe/

 

Belgesel filmimiz için:

https://www.instagram.com/reel/DLPqjkeMVs8/?igsh=dmY2dmptdHVnOHdq

Related posts

Bir yanıt yazın

Required fields are marked *