VI.
Dijital Şizofreni
Sabah 07:00. Alarm çalıyor. Çalan şey, sadece yeni bir güne başlaman gerektiğini hatırlatan o basit “bip bip” değil; gerçekte, modern çağın en acımasız gerçeğinin marşına dönüşmüş bir siren sesi. Daha gözlerini açmadan, hatta rüyanın son sahnesi bitmeden, seni çoktan başka bir rüyanın içine yazmış oluyorlar: Verilerin, uykunun en masum yerinde bile dolaşıma sokulmuş, dijital dünyanın tezgâhlarında etiketlenmiş, satılmaya hazır. Sen hâlâ yorganın altında bir insan olduğunu sanırken, ekranın öteki ucunda sen artık bir sayı, bir grafik, bir “etkileşim potansiyeli”sin. Ve farkındasın, bu matematikte hislere yer yok.
Telefonu eline aldığın o ilk saniye, bağlantının sıcaklığı değil, görünmez zincirlerin soğukluğu vuruyor tenine. Bu ağı sen örmedin, bu sözleşmeyi sen yazmadın ama sabahın köründe gönüllü bir mahkûm gibi ekranına giriyorsun; sanki sensiz dünyayı başlatamayacakmış gibi, sanki yoklama defteri orada tutuluyormuş gibi. İyi haber yok: Deftere çoktan yazıldın bile.
Yüzde 4’lük Cennetin Şeker Kaplı Yüzü
İnternetin vitrini, bize açılan o cilalı kısım, toplamın sadece yüzde 4’ü. Disneyland gibi; ne zaman girsen ışıl ışıl, algoritmalar palyaço burnu takmış gibi güler yüzlü, renkli tabelalar, sıcak öneriler, kedi videoları, kek tarifleri… Hepsi o güvenli zannettiğin, “ben buradayım” dediğin küçük bölgenin içinde.
Ama yüzde 96’lık devasa gölge, işte orası bambaşka bir dünya. Deep Web. Sokak lambalarının yanmadığı, tabelaların söküldüğü, haritaların bilinçli olarak eksik çizildiği, insanın içgüdülerini kemiren gri bir şehir. Biraz daha derine indiğinde Dark Web açılıyor önünde: Ne etik var, ne yasa, ne gün ışığı. Orada her şey satılık. Kan bankası listeleri, çalıntı kimlikler, sahte pasaportlar, kiralık tetikçiler… İnsan hayatının dosya uzantısına dönüştüğü, “delete” tuşunun bile fiyatlandırıldığı bir pazar.
2022’de FBI’ın raporladığı Hydra pazarını hatırlayalım. 17 milyon insanın verisi, 20 dolarlık paketler halinde satılıyordu. Yirmi dolar. Kendi hayatının tamamı, yanında büyük boy patates ve içecek hediyesiyle geliyor. Bu indirimli fiyat etiketi, dijital çağın en keskin tokadı aslında: Sen hâlâ kendini bir birey sanırken, bir başkasının alışveriş sepetinde “tamamla” butonuna basılmış oluyorsun.
Hacker Mitolojisinin Tozlu Perdeleri
Filmler bize hackerları kahraman gibi sattı: Neon ışıkları altında dans eden kodlar, hızlı parmaklar, dramatik müzikler… Ama gerçek hayatta siber suçlar öyle sinematik değil. Daha çok sessiz, daha çok sabırlı ve rahatsız edici derecede planlı.
Bir Wi-Fi ağına bağlanıyorsun, karşı tarafta oturmuş, kahvesini yudumlayan biri senin ekranına bakıyor. Birkaç tıkla cihazının içine giriyor, mikrofonunu açıyor, kameranı aktif ediyor, dosyalarını okuyor. Sen hâlâ latte siparişini seçerken, o not defterine yazıyor: “Bu kişi sabah 07:15’te bankacılık uygulamasını açıyor, önce hesabını kontrol ediyor, sonra e-posta’ya geçiyor,”. Hollywood’da bir aksiyon sahnesi gibi işleyen şey, aslında sessiz, tekinsiz ve ürkütücü bir izleyiş.
İstanbul’da lise çağındaki bir çocuğun, “bedava PUBG UC” diye indirdiği dosya yüzünden babasının maaşını dijital dumana çevirdiği hikâyeyi duymuşsundur. Aslında bu tek örnek değil. Binlercesi var ama çoğu hikâye anlatılmaz, çünkü kimse kendi dijital aptallığını ilan tahtasına asmaz. Dark Web ekmeğini, bu küçük insani zaaflardan çıkarır; her “tamam” tuşuna basışımız, oradaki pazarın kasasına bozukluk olarak düşer.
Dinleniyoruz, Hem de Noktalı Virgüllerimizle Birlikte
Bir zamanlar “telefonlar bizi dinliyor mu?” diye tartışıyorduk. Artık kimse sormuyor, çünkü cevap çoktan kanıksandı: Evet, dinliyorlar. Hem de nefes alırken çıkardığın küçük hırıltıya kadar.
Basit bir test yap: Ayarlar > Siri ve Arama’ya bak. Kimlerin seni dinleme izni var bir gör. Hava durumu uygulaması bile kulak kabartmışken, başka söze gerek yok.
Bir akşam “Bodrum’a mı gitsek?” diye laf ediyorsun, ertesi sabah ekranında otel reklamları dans ediyor. Bu telepati değil, ticari bir ayin. Sen konuşuyorsun, onlar dinliyor, dolar çeviriyor. Ve sen, uygulama izinlerini okumadan “devam” butonuna basıyorsun, çünkü çok daha önemli bir mesele var: O komik filtre yüzünü nasıl değiştirecek, bir bakmak lazım.
Ve unutma: Bir uygulama bedavaysa, ürün sensin. Bu kadar net.
Camfecting: Sessiz Tanıklar ve Puanlamalı Rahatsızlık
Laptopunun kamerası, ışığı yanmadan açılabilir. Evet, bu mümkün ve bunun adı “Camfecting.” Sen yoga yaparken, gözünü kapatıp huzura erdiğini sanarken biri seni izliyor olabilir. Üstelik sadece izlemekle kalmıyor, Dark Web’de bir puanlama forumunda değerlendiriliyorsun:
“Kadro sade, arka plan temiz, ama kamera çözünürlüğü düşük. 5/10,”.
İnsan onurunun geldiği nokta bu: Başkalarının eğlencesi, senin en savunmasız anlarını izleyip puan vermek.
Algoritmaların Kader Yazıcılığı
2018’de ABD’de bir perakende zinciri, bir genç kızın hamile olduğunu ailesinden önce öğrendi. Online alışveriş davranışları, arama geçmişleri, tıklama sıklıkları… Algoritma, test yapılmadan gerçeği yazmıştı. Baba kızından değil, şirketten gelen “Hamile ürünlerinde %30 indirim” mailinden öğrendi. Bu bir pazarlama başarısı değil, dijital çağın kadere attığı imza.
Sağlık Verileri: Modernin En Kirli Pazarı
2023’te Almanya’da bir üniversite hastanesinin sunucuları hacklendi. Onkoloji hastalarının tüm dosyaları Dark Web’de açık artırmaya çıktı. Kimse “geri getiremeyiz” bile demedi. Sadece “özür dileriz” dendi. Mahremiyet, artık siyah beyaz fotoğraflarda nostaljik bir kavram. En değerli veri, en hızlı satılandır. Nokta.
Yapay Sesle Gelen Sahte Yakınlar
Kanada’da bir adam, annesiymiş gibi konuşan bir sesle arandı. Ses, nefes alışları bile gerçeğe uygun şekilde yapay zekâyla üretilmişti. Adam parayı gönderdi. Gerçek anne o sırada mutfakta reçel kaynatıyordu. Bu, sıradan bir dolandırıcılık değil; geleceğin giriş fragmanıydı. Yakında kendi sesin bile sana karşı kullanılabilir; tek fark, şifresinin bile sana ait olmaması.
Dijital Hijyen: Yeni Dünyanın Hayatta Kalma Kılavuzu
“Ben dikkatliyim” demek artık boşa kürek çekmek. Çünkü silinen veri sadece senin ekranından siliniyor. Dark Web, zombiler gibi dirilmiş verilerle dolu dev bir mezarlık.
Hayatta kalmanın yeni adımları:
- “İzin ver” tuşuna basarken elin titremeli.
- Parolaların her yerde aynı olmasın.
- İki faktörlü doğrulama, diş fırçalamaktan daha az ertelenmemeli.
- VPN’siz halka açık Wi-Fi, çıplak elle elektrik hattına dokunmaya benzer.
- Dijital hijyen, artık bir tercih değil, refleks.
Final Perdesi: İnternet Seni Anlatıyor
Artık mesele internete girip girmediğin değil, internetin sana ne kadar girdiği. “Ben girmem ki” diyorsun, ama kapın çoktan kırılmış, içeri çoktan girilmiş. Seni paketlediler, etiketlediler, sattılar.
Telefonun sadece seni aramıyor. Seni anlatıyor. En yüksek fiyat verene. Çin’de sesinle dolandırıcılık yapılıyor olabilir, Hindistan’da fotoğrafınla sahte kimlik basılıyor olabilir, Norveç’te yüzünle yatırım reklamı dönüyor olabilir. Karanlık büyüyor, düşük pil uyarısı gibi sessizce ve kaçınılmaz.
Ve bir sabah ekrana baktığında kendi yüzün değil, sana ait olmayan bir dijital ikizin sana gülümserken piksellerden belirdiğini gördüğünde… “Bu ben miyim?” diye sormak için bile artık çok geç olacak.
Dijitalin Yeraltı Dünyası
(PARODİ)
Çünkü mesele artık “interneti bilmek” değil. Mesele, internetin seni nasıl ezbere bildiği.
Seni senden önce tanıyor. Parmağın ekrana değmeden düşünceni okuyor, nefesini ölçüyor, tereddütünü bile satılabilir bir veri olarak kaydediyor. Sen hâlâ kendini “ben” diye tanımlarken, algoritma seni “ürün” olarak çoktan etiketlemiş durumda.
Ve unutma: “Ben girmem ki” demek, “Ben zombilereinanmam” demek kadar mantıklı.
Zombi kapıyı çaldığında felsefe dersleri işlemiyor.
Veri zombileri ise kapı çalmaz, çünkü kapıyı sen çoktan açık bırakmışsındır. Çoğu zaman farkında bile olmadan.
Sen çevrimdışı olduğunu zannediyorsun, ama o çoktan çevrim içi bir hikâye yazdı senin yerine.
Story attı.
Takip etti.
Bildirim gönderdi.
Ve seni algoritmanın menüsüne ekledi; “en çok tıklananlar” kategorisinde bir insan değil, bir veri paketi olarak.
Artık telefonun sadece seni aramıyor. Seni anlatıyor.
Ama sana değil.
Kime denk gelirse.
Bir reklam şirketine, bir sosyal deney laboratuvarına, bir yapay zekâya.
Kimliğini çevirip fiyatını soran herkesin ekranına, katalogdan bir fotoğraf gibi düşüyorsun.
Dijital ikizin şu an ne yapıyor biliyor musun?
Belki Çin’de sesinle dolandırıcılık yapıyor.
Belki Norveç’te yüzünle kripto yatırım öneriyor.
Belki de Hindistan’da başkası için profil fotoğrafı olmuşsun bile.
Ve sen hâlâ Ayarlar > Siri ve Arama kısmına bakmaya üşeniyorsun.
Karanlık büyüyor. Sessizce.
Düşük pil uyarısı verir gibi: Titreşiyor, ama duymazdan geliyorsun.
Çünkü seni izleyen şey artık bir kişi değil, bir sistem.
Sistemlerin gözleri vardır, kapanmaz. Hafızaları vardır, silinmez.
Ve bir gün ekranını açtığında, sana kendi gözlerinle değil, senden çalınmış bir yüzle bakacak.
Belki senin sesinle konuşacak, belki senin gülüşünle gülecek.
Ama o an geldiğinde, “Bu ben miyim?” diye soracak kadar bile sen kalmamış olacaksın.
Devam edecek…
Görsel: Pouya Fayazi