düşünmenin tadı var
ayna boyu duvarlara yazılan ayetlerin
ve emirlerin ve fiillerin arasında
şaşkın ve budala bilincin aceleci sakarlıklarından
kırpılmış bir rüyayı taşımakla geçirdiğim günlerimin
garip kimse farkında değil.
insan kendinde bulduğu çukurların içinde
çaresizce çırpınmanın uzantısı
kendisiyle başlayan ve kendisiyle biten.
ölüme karşı ilginç huylarımız var
tadını alıyorum dünyanın ortasında açan ağrının
gazze çağlar boyu olduğu gibi gene namuslu
vurulan yine o fakat
yaşamayan bizleriz
gecenin üçünde göğsünde mitoz dikenlerinin kıvraklığıyla
babaların cebinden çıkan devlet imzalı metastaz tokatları
gençlik dedikleri şey tıknaz hata
annenin gözlerinin önünde yaşlanması hata
dünya kolonu patlamış bina gibi gezerken aramızda
bunları anlaman için günde 12 saat çalışıp beş parasız başını yastığa koyman hata
suni ışıkların kibrinden içine kapanan yıldızlar
arasında eklem ağrısı çeken samanyolunun
maşuku dön dedi de mi alev aldı temreni
yeniden yorumlanmaya ve yorumlamaya muhtaç insan
merak ediyorum kaç çağdan sonra yorulur
haysiyetli bir yaşam doyurur
bir ömre sığdırmaya çalıştığı her şey karşılığında.
kaç çağdan sonra bir odası ayrılır mezarlara evlerin
kahkahaya kucak açan bir adam oldum geçen gün
ümit ettiğim şeylerin zimmetini kaldırdılar üstümden
böğrümü kanlı bir düğün seyrediyor
gümüş bir tepside getiriyorlar bağırsaklarımı
içinde gül yaprakları ve kırmızı kurdele
yanında altın kaplama bir makas
saçımdaki aklardan utanıyorum ama şaşırıyorum
yani ölüm dedikleri şey
bu kadar mı
tadını alıyorum yaşamanın
rüzgârı O’ndan bir haber bilen filiz gibi
karahindiba gibi menzilsiz, bir nefes uğruna
mevlana’yı sınır bilmez divane gibi döndüren
beni de geç kalınmış kabul gibi
gör
kırılacak fay hattı kalmadı ülkemde
afrika’ya uzanan bir düzlükten
emir bekliyorum