Ruhsatsız
Söyleşi

AHMET MURAT’LA SÖYLEŞİ | M. Burak Çelik, Kadir Tepe

 

  1. Edebiyat sahasında kendilerine, ortaya koydukları metinlere güvenmeyen kişiler, sizce ne şekilde, hangi gücün ardına sığınmaktalar?

 

İyi bir metnin hedefi okurun kapısını çalmaktan ziyade kırmaktır. Okurun kapısını bütün yazarlar çalıyor zaten. Ama iyi metin o kapıyı kırıp içeri girer. İyi metnin özelliği biraz da beklenmedik bir misafir olmasıdır. Bunun dışındaki durumlar, kapıyı komşuya çaldırmak, kapıya kurye göndermek, kapıya dilenci görünümünde gelmek vs şeklinde gider. Tatsız bir durum.

  1. Şairin/yazarın inancı nasıl bir muhteva hâlinde şiirine/metnine tesir etmelidir?

 

İnancın tek bir görünümü yoktur. Bazen amentü olarak, bazen ahlak olarak, bazen siyaset ya da sorumluluk olarak, hatta fıtrat olarak ortaya çıkar. İnancın metinde bildiri olarak görünmesini beklemeyelim. O da olmaz değil, şık yapılırsa olur, epik olur parlar, çığlık olur yırtar. Ama mümin şairler, yazarlar olarak, üzerimizde slogan atma ya da bir vecize paylaşma baskısı yok. Yazarın/şairin görevini vaizin göreviyle karıştırmayalım. Şair/yazar, stilize eder; pazularını sergilemek yerine bazen dilin içindeki kullanılmayan kasları harekete geçirir.

  1. Edebiyat alanında çalışmalar ortaya koyan şairin/yazarın bir ruha, yapılanmaya, kurum ve kuruluşlara bağlılık göstermesi sahip olduğu edebi damardan akan kanı zıt yöne iteler mi, bu tersliği “Edebiyatçılık Oynamak” olarak nitelendirebilir miyiz? Yani şair/yazar kendisine bahşedilen hürlüğü, iradesi karşısında kaybeder ise “kangren” olur mu?

 

Şair/yazar olarak aidiyetimiz sadece dilin bir oyunbazlığı olarak edebiyata değil. Edebiyat oyunbazlıktan fazlasıdır ve hatta neredeyse oyun bile değildir. Edebiyat bize duyarlığı keskinleştiren bir kan basar. Bu keskin duyarlıkla ne yapacağız? Eğer intihar etmeyeceksek, eğer ruh hastası olmayacaksak, eğer kıyıya vuran bir balık gibi içinden çıktığımız millete hayrımız olmayacaksa, bu kanı ne yapacağız? Soru budur. Hallac’ın kanı akıtılınca yere Allah yazmış, diye anlatılır. Kanımız ya bizi harekete geçirmeli ya da akıp son sözünü söylemeli.

  1. Şair, kimin için yazar, niçin ve neyi hayal ederek yazar, yazarken nasıl bir dünyanın içindedir?

 

Şair, muhayyel bir okur için yazar. Bu muhayyel okurun kendisi olması evladır. Ama kendisinin de yüksek beğeni sahibi bir okur olması şartıyla.

  1. Sosyal medyanın herkese sağladığı görünürlük ve popüler olma ihtimali edebiyatçılarda nasıl bir karşılık buldu sizce?

 

Bunun üzerine daha önce bazı tahliller okumuştum ama şimdi yazının detaylarını hatırlayamadım. Ben sosyal medya kullanmadığım için üzerine çok düşündüğüm bir konu değil. Bence keşke şairler görünür, işitilir olsun ama sosyal medya onları huzur evindeki yalnız babaya çevirdi. Arada bir hatırlayıp bir sözünü filan hatırlıyor.

 

  1. “Görsel şiir, montaj şiir” adı verilen ürünlere nasıl bakıyorsunuz? Şiirin bunlara ihtiyacı var mıdır?

 

Çağdaş sanat, sanatın sınırlarını yıkıp genişleterek var oldu. Bu da aynı zamanda çağdaş görsel sanatın sınırların muğlaklaştırıyor.  Bu tür şiir bu muğlaklığın imkanlarına güveniyor ama bu arada esaslı bir risk alarak: Bu şiiri çağdaş resim olmaktan ayıran sınırları muğlaklaştırıyor. Bunu üreten şaire ressam dersek ne           fark eder mesela?

  1. Şaire bisiklet koltuğu dışında koltuğa oturmak yakışır mı?

 

Bisiklet koltuğu deyip geçmeyelim. Bisiklet artık neredeyse sınıfsal bir imtiyaz simgesi olmak üzere. Türkleri hor görmek için Hollandalıların bisikletlerini gözleri yaşlı anlatıyor bazıları. Dolayısıyla bazen bisiklet koltuğu, bir araba koltuğundan daha ciks olabilir. Esas olan dünyadaki ve ülkemizdeki düzen hakkındaki bilincimizdir.

 

  1. Şairin/yazarın ne denli sıkı şiir/metin yazdığı aldığı ödüllere, çağrıldığı konferanslara, imza günlerine, sosyal medyadaki toplumdan aldığı tepkiye göre mi şekillenir?

 

Tabi ki hayır. Hatta bazen bütün bu hır gür hakiki sanatçıyı gözden kaçıran bir hokus pokusa dönüşür.

 

  1. Şairliği, “yazar” kavramının dışında (üstünde) tutarsak şair, kendi şiiri hakkında ne kadar söze sahiptir?

 

Şairler, kendi şiirleri hakkında yazmazlar genelde (Attila İlhanlar hariç). Ama kendi şiirlerini görünür kılan başka yazılar yazarlar. Şairin şiiri hakkındaki bilincinin de çok yüksek düzeyde olmaması gerekir. Bu tür bir bilinç şiiri bir kurgu ve yapıntıya çevirir.  Şair bence kendi şiirinin yapılışına kendisi de tanıklık eder. Bir okur gibi.

  1. Şair, görünür oldukça şiiri silinir mi? Yani şiiri, bir “gizlilik” sanatı olarak değerlendirip şairin gizini irdeleyebilir miyiz?

Bence öyle değil. Görünürlüğün şiirin düzeyiyle bir ilgisi yok. Gizlenmenin de erdem olduğunu söyleyemeyiz. Şiir vardır ya da şiir yoktur. Şair görününce var olan silinmez, görünmeyince var olmayan da belirmez.

Related posts

“Ruhsatsız” Buluşmaları (I) | Can Ülgen-Berat Korkmaz

Ruhsatsız
7 gün ago

Sertaç Polat, Abdulhâlik Aker ile Fabrik Kitap etiketiyle çıkan inceleme kitabı “OZAN-Modern Hece ve Süleyman Çobanoğlu” hakkında konuştu.

Ruhsatsız
2 ay ago

Can Ülgen, Berat Korkmaz ile Fabrik Kitap etiketiyle çıkan şiir kitabı “Ejderhanın Üflediği” hakkında konuştu.

Ruhsatsız
3 ay ago
Exit mobile version